23. Sayı
Röportajlar
Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Özümcan Akın?
Boğaziçi Üniversitesinden mezun oldum 2018 senesinde, bir sene uzattım ve beşinci senemde mezun oldum, tercümanlık yapıyorum. Bir yandan da Sinema ve Çalışmaları Sertifika Programı vardı bizim okulda, diplomaya ek olarak onu da bitirdim. Sinemada Klasik Müzik dersi vardı, sinema kısmına devam etmeye karar verdim. Orada aldığım dersler daha çok teorikti. Sonrasında bir kısa film çekmeye çalıştım, o kısa film sette patladı tam 10 sahne kala. Bir süre kendimi yazma kısmına verdim, bir şeyler geliştirmeye çalıştım. Sonra işe girdim, tercümanlık yapmaya başladım. Altı yıldır aynı yerde çalışıyorum. Bu süre içerisinde fotoğraf çekmeye başladım. Arkadaşım Melisa Karakurt'un fotoğraflarını çekiyordum. Kendisi bir sanatçı. Fotoğraflarını çektikten sonra klibini de çekebilir miyim diye rica etti. Ben de yeteneğimi eğitmek istediğim için bununla başladım. Işık, kadraj derken ilk klibimi çektim. Ama ben biraz daha özgür olabileceğim, kendi yazdıklarımı çekebileceğim bir alan istiyordum. O yüzden yazmaya devam ettim, senaryo yazarlığı yapıyorum, dedim ki gelirimi buna dönüştürmeye çalışırım; reklam üzerinden olabilir. Bir de yapımcı Deniz Çahan ile şu anda yazdığım bir kısa filmin prodüksiyon sürecini halletmeye çalışıyoruz fon toplama kısmındayız. Bunu hayata geçirmeye çalışıyorum.
Sizi Instagram'da zevkle takip ettiğimiz paylaşımlarınızdan tanıdık. Gözlerimize şenlik olmasının yanı sıra, fotoğraf/video konularında öğretici içerikler de paylaşıyorsunuz. Bize biraz bu serüvenin nasıl başladığından bahseder misiniz?
Öğretici içerik üretmeye çalışmamın sebebi benim bu sektöre girişimin çok yalnız olmasıydı. Ben sinemayla alakalı teorik bilgiyi aldım ama arta kalan kısmı tamamen kendi başıma YouTube'da, Instagram'da saatler geçirip, bir sürü insanı izleyip gözümü sürekli eğitmeye çalışıp, neyi nasıl yapacağımı deneye yanıla öğrenme ile geçti. O yüzden sonrasında ortaya çıkardığım, şu anda hâlâ da çıkmaya ve gelişmeye devam eden sürecin en azından başkaları için daha kolay olabileceğini düşündüm. Mesela kurgu, color yaparken ya da fotoğraf editlerken bazı küçük nüanslar var yapmanız gereken. İnsanın hayatını kurtaran çok basit bilgiler; ama bunlara ulaşmak için ya özellikle yabancı kaynak taramak gerekiyor ve İngilizce dil bilgisi olmayan insanlar buna tabii ki de erişemiyorlar. Kafanızda bir şey var, ekrana bir şey dökmek istiyorsunuz, bunu yapacak araç da önünüzde ama nasıl kullanacağınızı bilmiyorsunuz. O yüzden ben de kendi öğrendiğim şekli, küçük küçük bilgiler veren videolar yaparak sağlamak istedim. Bir de gerçek hayatta bu videoların yanı sıra bir reklam çekim atölyesi ile ilgili bir projem var. Hem hiç kamera kullanmamış kişilere hem de kendi kamerasıyla gelen kişilere, bir görüntü yönetmeninin, bir ışıkçının olacağı ve set ortamını deneyimleyebileceği bir ortam oluşturmak istiyorum.
Eğitim hayatınızın şu an yaptığınız işe katkısı nelerdir? Okuduğunuz üniversite, sosyal faaliyetler, ilgi alanları, sizi bu noktaya taşıyan tecrübeleriniz arasından en çok hangisinin etkisini pratikte hissediyorsunuz?
Normalde ben Tercümanlık okudum, Çeviribilim diye geçiyor Boğaziçi Üniversitesinde. Benim alanıma yapabileceği katkıyı felsefi bir yerden irdelemem gerekir; çevirinin insana kattığı şeyler, kendi kafanızdaki düşünce, bunu bir şekilde aktarmak, insanlardan beklediğiniz ve çıkmasını istediğiniz düşünce gibi… Cevaba bunu dâhil etmek istemiyorum, uzun sürer. O yüzden Film Çalışmaları Sertifika Programı yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Bu sertifika programı içerisinde benim için çok değerli 3 tane hocam var, bir tanesi Özcan Vardar. Kurguya Giriş dersi hocamdı, Kurak Günler'in de kurgusunu yapan kişidir. Tuğba Ay var, hem Film Tarihi hem de Film Analizi dersini verdi ve bir de Film Noir dersini aldım. Feyzi Erçin var, benim sinema tarafına odaklanmamdaki en büyük etmenlerden bir tanesi. Sinemada Klasik Müzik dersini vermişti.
Kameranızı alıp bir şeyler çekmeye çıktığınızda, sokağın sesi, hislerin büyüsü, ışıklar, renkler, sesler, gülüşler, anlar... Size kendinizi unutturan, nefes alışverişinizi durduran bir çekim anını/anısını bizlerle paylaşabilir misiniz?
Aslında fotoğrafını çekemediğim bir anı var. Bir büfe vardı, büfenin önünden seyyar satıcı küçük bir kız çocuğu geçecekti, elinde de ışıklı bir şeyler satıyordu ve kapanmak üzere olan ışıkları yavaş yavaş söndüğü için gitgide karanlıklaşan bir büfe vardı. Yaşlı bir beyefendi işletiyordu büfeyi. Öbür taraftaysa ışığı geceyi yaran ve gerçekten de yumuşak bir kızıllıkta olan, o elinde taşıdığı artık neyse onu satmaya çalışan, göremedim çünkü çekmeye çalışıyordum, küçük bir kız çocuğu vardı. Birinin bütün canlılığıyla orada, işe yeni başlamış, aydınlıkta satamayacağı parlayan ışıklı ürünleriyle serüveni yeni başlarken diğerininki bitiyordu ve benim gördüğüm zaman aradığımı fark ettiğim bir kontrasttı. Tam o anda bir çöp arabası geçti ve çekemedim. Aslında çöp arabasının geçmesi de çok manidardı çünkü onlar da gece çalışan insanlar. Hepsinin bir araya gelmesi, her ne kadar o fotoğrafı çekememiş olsam da, çok değerli bir hikâye bıraktı ardında.
Video olarak da unutamadığım bir anım; İstanbul’un bomboş olduğu bir zamana denk gelmiştim. Bir pazar sabahı, yedi buçukta kalktım. Levent'e doğru yürürken eski kameramla İstanbul'un o bomboş, yeni uyanan hâlini çekmiştim. Sanki havada uçuşan kokulu taneler varmış da bana geliyormuş gibiydi. Kameraya da geçtiğini düşünüyorum bu hissiyatın.
Çevrenizde yaptığınız işe karşı yargılamalarda bulunan insanlar oldu mu? Olduysa tepkiniz ne oldu? Bu tarz olumsuzluklar yaşayan yolun başındaki gençlere neler tavsiye edersiniz?
İşinizi gören insanların sayısı az olduğunda sizi bilen, tanıyan insanlar yorum yapıyor genelde ve beğenmeseler de ruh hâlinizi dikkate aldıkları için sizi kırmamak adına güzel şeyler söylüyorlar. Fakat takipçi sayısı artınca destekleyici olanlara ek olarak daha çok kendi ihtiyacı olan şeyleri dışa vurmak veya içinde taşıdığı her neyse onu dışarı kusmak isteyen yorumlar da oluyor. Ama nasıl ki bir insan size salak dediğinde salak olmuyorsanız, sizin işinize karşı yapıcılıktan uzak bir eleştiri yapıyorsa, bu da sizin işinizin onun gözündeki gibi olduğu anlamına gelmiyor. O yüzden ben bunu çok takmamaya çalışıyorum.
Kısa filminiz Reprise ile yerli ve yabancı sinemada birçok ödül kazandınız. Filmin yönetmen, yapımcı, senarist, oyuncusu kendinizdiniz. Filmdeki her şeyi tek başınıza yapmış olmanızın iyi yanları/kötü yanları nelerdi?
Her şeyi kontrol etmek, her zaman güzel bir şey bir yönetmen için. Kısa filmim de büyük bütçeli çekilen bir iş olmadığı için, bir şeyler şöyle olsun, böyle olsun demek kolaydı. Pandemi döneminde bir şey üretmek, anlatmak istiyordum ve anlatmak istediğimi verebileceğim tek bir alet vardı o da telefondu. O yüzden hem prodüktörü hem yazarı hem çekeni hem yönetmeni ben oldum. Müziğini kardeşim yapmıştı, ışığında babam, sanat kısmında annem yardımcı oldu. Filmi önce bedava festivallere gönderdim, sonrasında birkaç festivalden iyi dönüt alınca dedim ki diğer festivallere de gönderebilirim biraz para ayırıp. Gönderdiklerimin yarısından çoğunda ya seçkiye girdi, ya finalist oldu, birincilik de aldı. Dediğim gibi her şeyini kontrol etmek böyle küçük ve kısacık şeyler için ideal.
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Yaptıkları herhangi bir şey varsa ve bir alanda iyi olmak istiyorlarsa yaptıkları şeyden bıkmamaları çok büyük bir ödül onlar için. Kimsenin ilk yaptığı iş son yaptığı işe yakın değil, kıyaslanamayacak kadar altta kalıyor. Mesela ben çok iyi bir yerde olduğumu düşünmüyorum şu anda ve her zaman olunacak daha iyi bir yer olduğunu düşünüyorum. Oraya giderken de pes etmeden yapmak bu işi, çok ödüllendiriyor insanı sonrasında. Ben gecemi gündüzüme katıyorum, mesela bir aylığına İstanbul’daydım, gündüzleri çalışıyorum, bir yandan videolar çekiyorum. O yüzden günde 4 saat uyuyordum maksimum o süreçte. Ama severek yapıyordum. O yüzden yani yaptığınız zaman ben neden 4 saat uyudum diye üzülmeyecekseniz, yapmaya devam edin. Sonrasında bir şey olmazsa, bir şekilde inanarak bir şey yapmış olacaksınız ama olur da birileri fark ederse ve istediğinizi yapabileceğiniz daha büyük alanları size açarsa da buna en azından hazır olursunuz. Çünkü "Ben bir şeyler denedim ama istediğim şey olmadı." dediğinizde zaten gelişiminizi de durdurmuş oluyorsunuz ve belki karşınıza çıkabilecek o fırsat karşınıza çıktığında artık, o sizden bekleneni yapamayacak pozisyonda oluyorsunuz. Ama belli bir yere kadar kendinizi sürekli getirmeye çalışırsanız o fırsat karşınıza çıktığında hazır oluyorsunuz diye düşünüyorum.