Eren Boz İle Röportaj

Yazar

Raf Dergi Ekibi

13. Sayı

Röportajlar

Öncelikle sizi tanımayan okuyucularımız için kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Kimdir Eren Boz?

Adana’da doğdum, büyüdüm, üniversite için Eskişehir’e gittim ve orada grafik bölümünde okudum. Üniversiteden sonra ajanslarda çalışmak istemediğimi düşündüm ve dövme makinesi aldım. Pandemi nedeniyle dövmelere ara vermem gerektiğinde şimdiki anlamda Instagram'da bir şeyler çizmeye başladım.

 

Sanatla ne zaman ve nasıl tanışmıştınız? Sanatçı olmak için mi yola çıkmıştınız?

Anaokulunda, bir resim dersinde herkesin göğü beyaz, bulutları mavi çizdiğini gördüğümü hatırlıyorum. Ben bulutları beyaz çizmeyi keşfeden çocuktum. Göz önünde olan ve bu yüzden görmesi güçleşmiş şeyleri açığa çıkarmak için kullandığıma inanıyorum sanatı. Sanatçı olmayı umursamıyorum, bir benlik inşa etmeye çalışıyorum; sanat bu inşaatın kirişlerinden birisi.

 

Kendinize has bir tarzınız var, bunun oluşum sürecini merak ediyoruz. Kendinizi nasıl buldunuz?

Kendimi henüz bulmuş değilim, tarzım belki de bir moladır. Başka bir şey olmalı yoksa kendimden sıkılırım. Ve çizimlerim bana has değiller bence, dünyada birçok örneğini görmek mümkün. Aynı kolektif bilincin meyveleridir belki.

 

Özellikle sosyal medyadaki paylaşımlarınızda sanat ve felsefeyi harmanlayıp eserlerinizi kendi tarzınızla ortaya koyuyorsunuz. Sizce sanatın sanat olabilmesi için bizleri düşündürmesi mi gerekir, yoksa sadece görsel bir zevk vermesi yeterli midir?

Bence bir şey anlatmalı, bir şey anlatmıyorsa bile anlatacak bir şeyleri olmalı. Hiçbir şey dememek için zahmete girmeyi anlamsız buluyorum.

 

"Aynayla Röportaj" serinizde zihninizin en derinlerindeki soruları bizlerle cesurca paylaşıyorsunuz. Hepimizin kendine sorduğu soruların yanıtlarını da veriyorsunuz. Düşüncelerinizi böyle büyük bir kitleyle paylaşmanın size nasıl bir geri dönüşü oldu?

Büyük bir kitleye hitap ediyormuş gibi hissetmiyorum öncelikle. Sosyal medyanın böyle yanıltıcı bir yanı var. Evde yalnız başıma, sadece kedimle oturmuşken, telefon aracılığıyla yüz bin kişiye hitap etmekle on beş kişiye hitap etmek arasında pek bir fark hissedemiyorum.

Çizdiklerimi başkasından çok kendim için yapıyorum. Bazı düşüncelerin kafamda dönüp durması rahatsız ediyor beni, uykularımı kaçırıyor. Onları çizip kurtulmam gerekiyor. ‘’Hadi insanlarla bu düşünceyi paylaşayım’’ demiyorum, daha çok ‘’Bu zehri akıtmam lazım’’ diyorum.

 

Eserlerinizi oluştururken kitaplardan yararlanıyor musunuz? Sizi etkileyen, size ilham veren kitaplar nelerdir?

Kitap okumadığım zamanlarda düşüncelerim yavanlaşıyor, aklımın yakıtı bitiyor. Psikolojiye yönelmeyi seviyorum. Bu aralar Erich Fromm’un kitaplarını okuyorum daha çok. Onun dışında Maurice Blanchot’nun çok güzel bir etkisi var zihin üzerinde. İtalo Calvino keza. Bazen şiirler okuyorum zihnim tekdüzelikten çıksın diye. Sohrab Sepehri’nin güzel şiirleri var, tavsiye ederim. Borges’e çok büyük saygı duyuyorum. En sevdiğim kitap "Yüz Yıllık Yalnızlık".

 

Eserlerinizin oluşum aşamasından biraz bahseder misiniz?

Şimdilerde yaptığım çizimleri, ilk başladığım günlerden beri hiç külfet olarak görmedim. Günlük hayatımın parçalarından birisi. Diş fırçalamak gibi. Bazen rüyamda gördüğüm bir şey üzerine düşünüyorum, bazen gece uykuya dalmadan önce aklıma takılan bir düşünceyi irdeliyorum. Sonra çıkmak istiyorsa çıkarıyorum kafamdan.

 

"Sanat toplum içindir" anlayışını benimsediğinizi söyleyebilir miyiz? Geniş bir kitleye hitap ediyorsunuz, kendinizi topluma karşı sorumlu hissediyor musunuz? (Eserlerinizde üzerinde durduğunuz konular toplumun bilinçlenmeye olan ihtiyacına binaen diyebilir miyiz?)

Sanat bence sanatçının kendisi için. Sanatçının kendisi toplum için olursa pek hoş olur, olmazsa sanatçının kendisi bilir. Ben bilinçlendirmeye değil, bilinçlenmeye çalışıyorum. Anladıklarımı değil, anlamaya çalıştıklarımı anlatıyorum. Yol göstermiyorum, beraber yürüyorum.

 

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Sanatla ilgilenmek isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Okumak çizmekten çok daha önemli. Zihnin anlatacak bir şeyleri olmazsa sanatsal taşmaya ihtiyaç duymaz. Sanat görsel bir şölen değil bence, bir kavga. Bu kavgaya mümkün oldukça güzel zihinlerden oluşan bir çeteyle gitmek gerek.