Biraz Soluklan
Nedir bizi bu hengameye sürükleyen, sürekli bir uğraş içerisinde olmak ve sonu gelmeyen rutin işler. Halbuki biraz yavaşlasak [...]
Devamını oku9. Sayı - Edebiyat, Kültür ve Sanat Dergisi
9. sayımızda yer alan yazıları online olarak okuyabilirsiniz.
Nedir bizi bu hengameye sürükleyen, sürekli bir uğraş içerisinde olmak ve sonu gelmeyen rutin işler. Halbuki biraz yavaşlasak [...]
Devamını okuHatıran düşer aklımın bir köşesine, unutmak mümkün müdür seni. Gül yüzün gitmez, gözlerimin önünde Kalır sonsuza dek bekler seni [...]
Devamını okuYılın son günleri yaklaşırken hepimizin içinde ister istemez tarifsiz bir heyecan ve telaş oluşur. Sanki unutmak istediğimiz ne varsa hepsi geride kalacak ve biz bambaşka yollara yelken açacağız gibi pembe hülyalara dalarız. Hissettiğimiz duygu yoğunluğundan çok, zihnimizi içine sürüklediğimiz kargaşa yok mu hele [...]
Devamını okuBir ağrısız sızıyım, umutlarla bilenmiş, alınlarda yazgıyım, kırklara ermiş. Son sözüm kapısında, dualarla işlenmiş [...]
Devamını okuBazen kendimizi bir ağacın gölgesinde bulmak isteriz. Çoğu zamansa kendimizi bulmak isteriz. Gün içerisinde kaybettiğimiz gölgemizi ararız...Düşüncelerimizle savaştığımız metrobüs camında kendimizi izleriz. Uzun bir duvarda güneş arkamızdan vururken, yere boylu boyunca uzanan gölgemizi seyrederiz [...]
Devamını okuDoğayı tahrip ediyoruz daha sonra yeşille bağımızı koparmamak için yeşili sanki bir dolgu malzemesi gibi şehrin içinde, otoyollarda, binaların çevresinde ya da toplu konutlarda bir pazarlama unsuru gibi kullanıyoruz. Bu çok ironik geliyor bana, önce yok edip sonra da ama ona da ihtiyacımız var diyoruz. Ne kadar uzaklaşırsak o kadar ihtiyacımız artıyor [...]
Devamını okuÇoğu şair yazmıştır seni; taş duvarlara, parşömenlere, kağıtlara... Adına da şiir dediler, şairler öldükten sonra kalanlara [...]
Devamını okuYazarımız Irvın D. Yalom, öğretici tarzda romanlar yazdığını söyleyen, meslek olarak doktorluğu, uzmanlık alanı olarak da psikiyatriyi seçmiş, Tolstoy ve Dostoyevski’den etkilenmiş, Rusya’dan Abd’ye göçmüş biridir. Derin bir yolculuğa çıkardı bu kitap beni; birçok farklı yolculuğa da değdim aynı zamanda [...]
Devamını okuO kadar zaman geçti, aylar yıllar geçti mesela. Biz kavuştuk, sonra ayrıldık. Önce tökezledik, sonra düştük; yere serdik birbirimizi, yara aldık birbirimizden. Sonra yüzümüzü eğip sardık o eskiyen yaraları [...]
Devamını okuRus insanı, gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde soğuk ve temkinli olarak bilinse de gerçek bundan çok farklı. Burada yaşamaya başladığımda fark ettim ki biraz vakit geçirip güvenlerini kazandıktan sonra çok samimi insanlar haline gelebiliyorlar [...]
Devamını okuGün ağarmaya yakınken düşelim yola, plansız, yanımıza da hiçbir şey almadan kimselere de söylemeden habersiz gidelim [...]
Devamını okuSuyla yıkansaydı eğer ihanetler, bir çocuğun gözünde bitseydi ahlar, bir de sızladığım şu duvar, geceye gölgesini vurmasaydı konuşsaydı eğer sözcükler [...]
Devamını okuİşten çıkmış yorgun argın eve yürüyordu. O kadar çok çalışıyordu ki eve vardığında eşi ve çocukları çoktan uykuya dalmış oluyordu. Ve sabah işe gitmek için evden çıktığında da onlar hala uykuda oluyorlardı. Çocuklarını çok özlüyordu [...]
Devamını okuAntik Pergamon Kenti üzerine kurulan Bergama, uygarlık tarihinin en önemli yerleşim alanlarından biri. Bölgenin tarihi Tunç Çağı’na kadar gitse de Pergamon Antik Kenti’nin kurulduğu kalenin tepesindeki en erken buluntular M.Ö. 7 ila 6’ncı yüzyıllara ait. Bu da bugün Bergama’da tarih meraklılarını cezbeden sayısız yapı ve eserin bulunduğu anlamına geliyor [...]
Devamını okuAslında mecalim yok... Üzerine düşülecek bir fikrim, yazılacak birkaç satırım, danışılacak bir aklım, yöneleceğim bir yolum [...]
Devamını okuMaziden atiye zaman akıyor, kuzda pusmuş bir ölüm, çığlıktan az geride çaresiz bir ayrılık bırakırken deride, nafile ki bu fani acizlikte [...]
Devamını okuDolmuş tıka basa dolmuştu. İğne atsan yere düşmezdi. Gökteki yıldızlar kadar çoktu yolcular, sudaki balıklar... Herkes maskeliydi. Bakıp gülüyordum çoğuna. Kaçıncı maskeydi bu acaba yüzlerinde insanların? En belirgin olanıydı son taktıkları, ya göremediklerimiz [...]
Devamını okuKalabalığa karışmaktan korkmayalı uzun zaman olmuştu. Şehrin ışıklarına doğru yola çıktım. Kokusunu derince içime çekebileceğim bir denizin varlığı; bu kenti yaşanabilir kılan, onu ‘evim’ diye sevebilmemi sağlayan yegane teselli [...]
Devamını okuThe Lighthouse’u yeni izleme fırsatı buldum lâkin içinde bulduklarım benim için altında gizemden bir çukur olan örtü gibiydi. Yoğun koşuşturmalarımın içinde izlediğimde önce anlamsızca neler oluyor izlenimine bürünmüştüm. Ama fark ettim ki olanlar insanın kendi ruhâni benliğiyle birlikte psikososyal yaşamından da izler taşıyor [...]
Devamını okuAnılar mı bizi bu derece hüzünlendirir yoksa onları bir daha yaşayamayacak olma korkusu mu? Kendimi bu soruya bir cevap aramaya çalışırken buldum. Anılar... Düşündükçe “Neden yaşadığımız mutlu bir an, bizi daha sonra hatırladığımızda mutsuz etsin ki?” diye sormamak elde değil [...]
Devamını okuGülümsüyor ayrılık bir ay gibi. Kaderim suskun, yüreğim suskun. Gökyüzüne uzanan dağlardan kar yağıyor bahtımın üstüne [...]
Devamını okuYavaş yavaş başlıyor yine yaprak dökümü, ağaçlar bir bir atıyor üzerinden umutları, doğa bir anlam vermeye çalışıyor hayata, hüzün ise ortalığı ince bir sis gibi bulandırmakla meşgul [...]
Devamını okuSonbaharın son demlerinde bir gün, toprak kokusu geliyor penceremden. Hafiften perdeyi aralıyorum, siyim siyim yağmur; başımı cama yaslayıp birkaç dakika öylece izliyorum.Hani bazen sebepsiz içiniz sıkılır evde durmak istemezsiniz ya öyle bir his, acil bir telefon gelmiş gibi kendimi dışarıya atıyorum [...]
Devamını okuŞimdi değilse ne zaman? Yağmurun yağışı, Bebenin doğuşu ne zaman? Bir bulut küsmüş düşünebiliyor musun? Bırakmış yağmuru arkasında [...]
Devamını okuTutunamayanlar’ı okumayı, onu okumaya kendimi hazır hissetmediğim ve okuyabilecek olgunluğa gelmediğimi düşündüğüm için ertelemiştim yıllarca. Sonraları, hiçbir zaman kendimi okumaya hazır hissedemeyeceğimi fark ettim. Böyle düşünerek okuma cesareti bulabildiğim kitaptır kendisi [...]
Devamını okuÜç ayaklı bir sehpa kadar tedirginim dünya kurdelelerini boşaltıyor sen saçlarını topluyorsun. en son yaptığın el işi, ve oya hepsi haricinde yanağında façasıyla geziyorsun geçmişimizin [...]
Devamını okuYarım kalan çocukluk, başarıya giden bir yolda çekilen zorluklar ve memleket sevdası... Naim Süleymanoğlu’nun hayatını konu alan bu filmde yönetmen koltuğunu Özer Feyzioğlu ve Hilal Saral paylaşırken, filmin yapımcılığını ise beyaz perdede görmüş olduğumuz Müslüm, Ayla, Çiçero gibi izleyenleri kendisine hayran bıraktıran filmlerin yapımcısı olan Mustafa Uslu üstleniyor [...]
Devamını okuHer sabah güne güneşe değil gözümüzü değişimlere açıyoruz. Her gece başımız yastığa giderken yaşadığımız her şeyi o güne gömüyor; toprak daha kurumadan ertesi gün için çukur kazmaya başlıyoruz. Yaşamak mabedinin kapısına her akşam günün çöpünü çıkarıyoruz [...]
Devamını oku9. sayımızda yer alan görsel sanat eserlerini keşfedin.
Bu sayıda henüz sanat köşesi içeriği bulunmuyor.