Terk Edilmiş Benzinlik

Yazar

Numan Dağdeviren

18. Sayı

Öyküler

Üç, iki, bir… Hadi başlayalım. Hmmm, şöyle olsun. Şuraya bir adam koyalım. Tamam, orta boydan az uzun olsun. Genç ve yakışıklı birini hepimiz tercih ederiz zaten. Üzerine krem rengi ve tertemiz bir tişört giydirelim lütfen. Hmmm, kot pantolon getirsin hemen birisi, herifin donunu görmek istemiyorum daha fazla. Güzel, güzel oldu değil mi canım, beğendin mi? Nasıl, dön bir bakayım şöyle, oturdu mu pantolon beline, bak lazımsa cafcaflı bir kemer uydururuz hemen, dert etme, söyle. Gülme oğlum, sana güzel bir rol vereceğim, karizmatik olman gerekiyor. Kızım sen de biraz hızlı ol haydi, saçını güzelce tarayın arkadaşın. İsmini ne koysak ki senin? Murat nasıl, yok ya çok klişe. Hasan, hmmm, belki ama bugün değil. Tamam buldum, adın Vedat olsun senin. Şimdi Vedat’cığım seni şu gelen otobüsün içine tıkıyoruz tamam mı, sonra zihnini sileceğim ben senin, sonra da yolda bir yerde kaybolacaksın, hah al şu kitabı da eline, olur da canın sıkılırsa filan belki okursun. Her şey hazır mı ekip, hadi şu heriften kurtulalım artık, yapacak bir sürü iş var. Hey Vedat, oğlum dur çıplak ayak nereye gidiyorsun? Al bakalım sana bir çift beyaz spor ayakkabı verelim, kıymetini bil ha! Hadi acele et, geç kaldık daha sonra teşekkür edersin.

Vedat otobüsün camına kafasını vurarak aniden uyandı. Şoför virajı alırken biraz fazla frene basmıştı anlaşılan. Kafasını ovuşturarak tekrar başını cama yasladı. Uyumaya çalıştıysa da artık uykusu kaçmıştı bir kere. Mola yerine kadar yol kenarındaki ağaçları izlemeye mecbur kaldı. Otobüs dağ başındaki eski bir benzinlikte durdu. Yolculardan kimi sigarasını içmek için, kimi de oturmaktan yorulmuş vücutlarını açmak için otobüsten aşağı indiler. Vedat da içeride tek başına kaldığını fark edince, dışarı çıkmanın daha mantıklı olduğuna karar verdi. Belki dışarıda okurum diye yan koltukta duran kitabını da aldı. Sigara dumanının üzerine bulaşmasından çekinerek az uzağa gidip çimenlik bir yere oturuverdi. Henüz daha kitabını açamadan aklına tuvalete gitmek geldi. Sonuçta yolculuk daha ne kadar sürecek bilemiyordu. Şoför boş yere mola vermiş olamazdı herhalde. Benzinliğin arka tarafındaki döküntü tuvalete girdi. Kapı kilitlenmiyordu. Zorladı iyice olmadı. Sonra aklına kemeri geldi. Onu çıkartıp kapının kenarına sıkıştırınca kilitlemeyi becerebilmişti.

İşini bitirdikten sonra ellerini yüzünü iyice bir yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Yolculuk onu hepten yormuştu. Kırık aynada saçlarını düzeltti. Tekrar kemeri yerinden söktü. Fakat bu sefer kapı zamk gibi yapışıktı. Kaldı orada, bir türlü açamadı kapıyı. Bağırmaya başladı ama sesini duyan yok gibiydi. Sinirle kapıya tekmeyi patlattı. Ayakkabısı ilk defa orada kirlendi. Kapının pası onu kırmızıya boyamıştı. Tepedeki pencereyi fark etti birden. Boyu az uzun olsa rahatça açabilirdi aslında. Klozetin üzerine çıkıp pencereyi açtı. Kafasını dışarı çıkardığında yerinden kalkan otobüsü gördü. Bağırdı, bağırdı ama sesini işiten olmadı. Otobüs tozu dumana katarak uzaklaşıyordu. Bir şekilde kendini pencereden atıp dışarı çıktı. Otobüsün gittiği yöne doğru var gücüyle koşmaya başladı. On dakika sonra yolun kenarına nefes nefese kalarak çöktü. Otobüsten hiç inmesem en iyisiydi, aptal kafam hadi indin ne diye kimsenin gitmediği tuvalete girmek için o kadar zorladın, ah aptal kafam diye kendi kendini azarlıyordu. Çaresiz gerisin geriye benzin istasyonuna yürüdü. Belki bir şans otobüstekiler, onu unuttuklarını fark eder de otobüs geri dönerse onu burada bulabilirlerdi.

Birkaç saat boyunca eski benzin istasyonunun etrafında dolandı durdu. Fakat hiçbir ev, araba, ve yahut herhangi bir insan belirtisi bulamadı. Çimenlerin oraya çöktü tekrar. Tam sabahtan beri elinde gezdirdiği kitabı okuyacaktı ki simsiyah lüks bir araba gürültüyle benzinliğe girdi. Ve içinden bir tane delikanlı çıkıp benzinliğin açık olup olmadığını anlamak için etrafa bakınmaya başladı. Vedat adamı görünce hemen yerinden fırlayıp ona doğru koştu. Kardeş dedi, burası çok zaman önce terk edilmiş hiç boşuna bakınma. Adam ona kim olduğunu sordu, madem burası terk edilmiş onun burada ne işi vardı? Vedat ayaküstü başından geçenleri anlattı. Adam, Vedat’a acımış olacak ki, istersen ben seni gideceğin yere kadar bırakayım dedi. Dünyalar Vedat’ın olmuştu bir anda. Çünkü adam bu soruyu hiç sormayacak galiba diye korkmaya başlamıştı. Arabaya bindiler. Adam, sen ne tarafa doğru gidiyordun diye sordu. Vedat bir an beyninde bir boşluk hissetti. Nedense cevap veremedi, sonra şu taraftan gidebilirsin diye otobüsün saatlerce önce onu bırakıp uzaklaştığı yönü gösterdi. Adam gülerek öyle olsun bakalım dedi. Araba yola çıkınca tekrar Vedat’a dönüp elindeki kitap da nedir diye sordu? Vedat cevabını bilmediği bir sürü sorunun sorulmasından yavaş yavaş rahatsız olmaya başlamıştı.

Kitabın kapağını adama gösterdi ve ben de henüz başlayamadım dedi. Adam, ee öyleyse aç beraber okuyalım hem yolda canımız sıkılmış olmaz dedi. Vedat bu fikri çok beğendi. Tabii ki dedi ve hemen kitabı açtı. Arabanın içinde garip bir sessizlik oldu. Vedat bir anda neye uğradığını şaşırmıştı. Kitabın önüne arkasına baktı. Nasıl olur dedi, kitap bomboştu. Hızlı hızlı sayfaları çevirdi. Sadece ilk sayfada birkaç cümle yazılıydı. Heyecanla sesli bir şekilde okumaya başladı:

“Sevgili Vedat, otobüsten inince eğer lavaboya gidersen, bil ki otobüsü kaçıracaksın. Fakat bu senin için daha iyi olabilir. Çünkü otobüs yarım saat sonra ciddi bir kaza geçirecek ve kimse içinden sağ çıkamayacak. Sakın benzin istasyonundan ayrılma, eğer bir gün sabredebilirsen başka bir otobüs gelir ve durumunu anlatırsan seni kurtarırlar. Ve kitabın geri kalan sayfalarını da gittiğin şehirde böylece doldurabilirsin. Sakın unutma, eğer siyah bir araba içinde birisi benzinliğe gelirse, sakın ama bak sakın ona güvenme. Sana ne kadar para da teklif etse arabasına binme, hele ki sana vereceği herhangi bir meyveyi yiyecek olursan, bil ki uyuyup kalacaksın ve uyandığında o adam kitabını çalmış olacak. Unutma en büyük vazifen, kitaba sahip çıkmak yoksa bu hikâye yarım kalacak. Kolay gelsin!”

Vedat, yavaşça kafasını kitaptan kaldırıp şoför koltuğunda oturan adama baktı. Adam yüzündeki kocaman gülümsemeyle Vedat’a bir tane elma uzattı. Vedat’cığım dedi, sen şimdi acıkmışsındır bütün gün, hadi şunu ye de enerjin bir yerine gelsin.