20. Sayı
Denemeler
Merhaba sevgili Formula 1 sevenler ve Formula 1 ne alaka bu dergide diyenler. Günlerden bir gün dinlediğim bir podcast kanalında şöyle bir öneri duydum: "Her şeyden bir şey bil, bir şeyin her şeyini bil." Fevkalade mantıklıydı, fikir çok hoşuma gitti, çok heyecanlandırdı beni. Aynı günün akşamında Netflix'e öylesine bir göz atmak için girdim. Karşıma ilk çıkan öneri Formula 1'in arka planını da anlatan "Drive to Survive" adlı belgeseldi. İşte dedim, en azından bir şey bilmem gereken, bana yabancı bir alan. Sonra bu manyak hikâye beni bir sardı ki sevgili okur, anlatamam.
Ortak bir paydada akan hikâyenin, farklı açılardan anlatılan hâli; kendimi sorguladığım ve ders çıkardığım kazanımlara dönüştü. Hani 250 km/h ile giden arabaları izlemeyi ve işin magazinsel kısmını bir kenara bırakırsak; A'dan Z'ye tüm sürece bakarsanız karınca gibi çalışan binlerce insan; işin en ince ayrıntılarını sorunsuz yürütmek için çabalayan dev bir çark, hayatları boyunca çabalamış, vazgeçmemiş, her şeye rağmen her şeyleriyle devam etmiş insanların hikâyeleriydi gördüğüm senaryo.
Hani mesela dedim ya her şeyleriyle çabalamak diye; şimdi düşünüyorum, kendi hayatımda hedeflediğim bir şeyi yapmak için zaman zaman mükemmellik çukuruna düştüğüm oluyor. Hani bilirsiniz, bataklık gibi çırpındıkça içine çeker; ana fikri unutup yolda bırakır insanı. Heh, mesela benim için o konulardan biri İngilizce iletişim kurabilmekti. Kendimi anlatayım ve karşı tarafı anlayayım tadında bir çabadaydım; fakat zamanla bu hedefin yanına "Türkilizce" aksanlı konuşursam benimle dalga geçerler hissi peyda oldu. Yetmedi, yanlış yaparsam da dalga geçerler düşüncesi yerleşti beynime. Kim olduğunu bilmediğim kendi içimdeki bu sesler beni o kadar ürküttü ki komple çabalamaktan vazgeçtim. Sonra ne oldu bakın; bu belgeselde gördüm ki insanların amacı iletişim kurabilmek (Anlarsınız ya, diğer ana meşgalelerinin dışında.).
Yanlarına herhangi bir düşünce gelip onları yıldırmaya çalıştı mı bilmiyorum; ama iyi ki durmamışlar. O kadar farklı ülkeden ve dilden insan var ki Formula 1 dünyasında; hepsinin kendi rengi bulaşmış ortak konuşulan dil olan İngilizceye. Ferrari'nin bir pilotunun ana dili Fransızca, diğerinin ki İspanyolca, takımdakilerin çoğunun dili İtalyanca ve hepsi kendi dilinin aksanıyla konuşuyor İngilizceyi. Redbull da aynı şekilde, bir pilot Hollandalı, diğeri Meksikalı, takım kaptanı İngiliz. Röportajlarda çok rahatlıkla anlamadım; bu kelime ne demek bilmiyorum, açıklar mısınız vb. şeyler diyebiliyorlar. Arkadaşlar, baştan sona tüm sezonları tek seferde izlediğinizde o kadar farklı İngilizce kullanımları duyuyorsunuz ki art arda; kendi konuşmanız da normal geliyor bir yerden sonra. İşimize bakalım, şov peşinde koşmayalım dil konusunda demişler herhâlde zamanında, bayağı da işe yaramış bence. Zaten şov yaptıkları konular başka.
Bu belgesele denk gelme zamanım tam 2022 sezonu öncesiymiş. Bir baktım yarışlar başlıyor, tabii 4 yıllık belgeseli şak diye hızlıca izleyince pilotların, takım kaptanlarının, gazetecilerin günümüzdeki hâli bir anda büyümüşler gibi hissettirmedi değil ilk başta. Gördüm ki bu sporun tutkunu olan insanlar varmış. Her yarışı izleyen, tüm kurallara hâkim olan, gelişmeleri haberleri her an takip eden, tamamen ruhuyla bu işin takipçisi olan insanlar... Ve bir de Netflix’teki bu belgeseli ile Formula 1 dünyasını tanıyan yeni ve çoğunlukla genç bir kitle. Ben ikinci bahsettiğim nesildenim. Sosyal medyada, ben önce izledim, hayır ben daha önce izledim tartışmaları yaşanmış sanırım biraz ilk başlarda. Ben kaçırdım oraları; yetiştiğim dönemde bu belgesel ile ilgili en çok gördüğüm yorum; FIA'nın Amerika’da Formula 1 izleyici sayısının az olmasından kaynaklı, Netflix ile böyle bir belgesel işine girdikleri hakkındaydı. Uluslararası Ticaret bölümü mezunu biri olarak diyebilirim ki derste bu tarz pazarlama stratejilerini görmeme rağmen, yine de düştüm ve iş Netflix belgeseli izlemekle kalmadı, yarışları yerinde izlemek için bilet alma mevzusuna kadar gitti. Alamadım, 6 dakika içinde tükenmiş tüm biletler; mesela bu bilgi belgeselde verilmiyordu, o yüzden olur da günün birinde gidesiniz gelir ve aynı benim gibi, biletlerin "ışık hızında" tükendiğini bilmiyorsunuzdur diye söyleyeyim dedim.
Her şeyden bir şey bil, bir şeyin her şeyini bil cümlesinin olayı nerelere getirdiğini görünce bir an şaşırmıştım, ama pişman değilim. Henüz ikinci yarıyı gerçekleştirebilmiş değilim, ama her çiçekten bal ala ala bir yerlere geliriz diye düşünüyorum sevgili okur; Formula 1'deki İngilizcenin benim İngilizce iletişim kurma mevzum ile birbirini etkilemesi gibi. Veya bir konuda eksiğimiz, sıkıntımız varsa belki odak noktasını başka bir şeye çevirerek giderebileceğimizi görmek gibi. Bunlar kendi bakış açımla, kendi gözlüklerimle kendi penceremden izlediğimde, bu belgeselde benim gördüklerimdi. Belki sizlere farklı kapılar açar; veya izlediyseniz çoktan açmıştır umarım.