Dün, Bugün ve Yarın

Yazar

Kadriye Çiçek

21. Sayı

Denemeler

Röportajdan az önce geldim. Onca kalabalıktan, onca karmaşık düşünceden ve onca savrulan cümlelerden kendime kalan; “Çabalarımız değersiz, merhametimiz yorgun ve yaralı...” Kadın bu cümleyi söylediğinde beynime öyle mıhlandı ki, ardından söylenen cümleleri, kelimeleri işitmez oldum. Bulanıklaştı. Dünya bir anda boş oldu ruhumda. Gün boyu zihnimde bu cümle yankılandı; “Çabalarımız değersiz, merhametimiz yorgun ve yaralı.”

İnsan her şeyi bilemez, bilmesi de gerekmiyordu zaten. Sahip olduklarımızla yetinebilmek neden bu kadar zordu? Gün boyu konuştuğum insanları bir bir geçirdim gözlerimden. Çoğunun geleceğe ait umutları yok ama planları var. Ben de dâhil buna. İnsanın atmaktan, vazgeçmekten korktuğu tek şeydi umut. Kent, yorgun bir yaşayışın içinde ve biz insanlar da o yaşayışın kesik kesik soluğuyuz. Gürültülü, çetin, tehlikeli bir yaşayışın umutsuz soluğu. İnsanların ruhu ölüyor, ruhu! Ölüyor ruhumuz, yitiyor kalbimiz. Yaşayışa nasıl davranırsak, yaşayış da bize öyle davranırmış. Kalbimizi yadsırsak, yaşayış da bizi yadsırmış.

Bir kitapta okumuştum: “Günler arkada hiçbir iz bırakmadan yaşayışlarından siliniyordu. Her gün geçtikçe farkına varmadan mezara bir adım daha yaklaşmış bulunuyorlardı.” Ne güzel okuyor bizi kitaplar değil mi? Biz kitapları değil de kitaplar bizi okuyor. Bizim içsel eksikliğimizi okuyor kitaplar diyerek belli belirsiz güldüm. Annem, neden kendi kendine gülüyorsun diye sordu? Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama zannımca epey bir zaman geçmişti. Bir anda düştüğüm boşluktan çıkmak için çırpındığımı fark ettim. Uzun zamandır içinde olduğum boşluğu şimdi fark etmiş olduğuma da bayağı bir şaşırdım. Çünkü neler hissettiğimin bilincinde değilmişim. Ruhumu hırs bürümüştü. Fikirlerim vardı ve ben onları hayata kazandırmak için yanlış yolu yani hırsı seçmiştim. Bu yüzden çabalarım değersizdi.

Bazen doğru bildiklerimiz yanlıştır, bazen de yanlış bildiklerimiz doğrudur. Çoktan sabah olmuştu. Annemin sesiyle uyandım. Bu sabah geçen hiçbir sabah gibi değildi; fikirlerimde azim, düşüncelerimde sakinlik, ruhumda heves ve gayret, bakışlarımda genişlik vardı. Kalkıp elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı yaptım annemle. Sonra da fincana kahve koyduk; yüreğimize muhabbetin en güzelini, kalbimize samimiyetin en doğrusunu koyduk. Kitabımı editöre vermek üzere evden çıktım. Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. Her şey dünden çok ama çok farklıydı. Bambaşka görüyordum her şeyi. Bugünüm dünümden farklıydı... Kuşlar, mavi gökyüzünde kanat çırpıyor. Azimle! Gökyüzü bulutsuzdu. Şimdi konuşmak zamanıydı. Konuşmanın en doğrusunu...