Sakura Mucizesi (Kısım 2)

Yazar

Merve Demir

24. Sayı

Öyküler

Ertesi gün olduğunda Haru uyanmıştı ve eve nasıl döndüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Dün gördükleri sanki bir rüya gibiydi. Tam o sırada Büyükanne Yoko odaya girdi ve dün oraya nasıl gittiğini neler olduğunu sormaya başladı. Haru bir anda sesi hatırladı. Aslında oraya onun için gitmişti ve sonrasında uyuya kalmıştı. Büyükannesine tepeden inerken ayağının takıldığını ve sonrasında düştüğünü söyledi. Sonrasını hatırlamadığını ve festival günü geldiği için geç kalmadan hazırlanmaları gerektiğini söyleyerek büyükkannesini sorularından kaçmayı başarmıştı. Ama kafası hala karışıktı festival biter bitmez tekrar oraya gitme kararı aldı. 

Bütün hazırlıkları tamamlayan Haru ve Büyükanne Yoko Sakura ağaçlarını izlemeye gittiler. Akira ve Mizuki de oradaydı ve hemen Haru' nun yanına koştular ona kocaman sarıldılar ve bir daha yalnız bırakmayacaklarını söylediler. Dans, eğlence ve sohbetlerle geçen bir geceydi. Dökülen kiraz çiçeği yapraklarını izlemekten kendilerini alamadılar. Festival yavaş yavaş bitiyordu. Herkes çok mutlu ve bir o kadar da yorgun görünüyordu. Büyükanne Yoko bütün gece onu yalnız bırakmadığı için gitme işi sabaha kalmıştı. Ve Haru sabahın ilk ışıklarıyla ormana tekra gitmek için can atıyordu.

   Sonunda sabah olmuştu. Haru heyecanla tüm gece uyuyamamıştı. Hemen hazırlanıp yola koyuldu. Sanki yol hiç olmadığı kadar uzun ve karmaşıklaşmıştı. Bir an önce ulaşmak için koşmaya başladı. Sonunda gelmişti ama orada hiçbir şey yoktu. Büyük bir hayal kırıklığıydı Haru için. Hemen dönmek istemiyordu. Belki de yanlış gelmişti. Etrafta hızla koşmaya başladı ve sesin tekrar ortaya çıkması için tüm gücüyle ormanın derinliklerine bağırmaya başladı. Fakat hiçbir yanıt yoktu ve Haru eve dönmeye karar verdi. Çok üzgündü çünkü bütün şansını kaybettiğini düşünüyordu. Eve döndüğünde kendisini odaya kapattı ve direkt uyumaya başladı. Etrafta koşuşturmak onu çok yormuştu ve farkında bile değildi. Haru bir anda uykudan sıçradı. Terlemiş ve biraz da korkmuş gibi uyanmıştı. Rüyasında tekrar o gece gördüğü yerdeydi. Ama bu sefer garip bir şekilde bir geyik belirmişti derenin karşısında. Büyük boynuzları, iri gövdesi ve ipek gibi parlayan derisi ile göz kamaştırıyordu uzaktan. Gittikçe yaklaşıyordu Haru' ya ve yaklaştıkça daha da etkileyici görünüyordu. Kalın ama bir o kadar da naif bir ses tonuyla kelimeler dilinden dökülmeye başlamıştı ve Haru' ya `` Seni bekliyor aynı yerde, aynı anda, farklı Dünya' da `` diye söyledi.  Ardından bir an da kaybolmuştu ihtişamı ile göz kamaştıran geyik. Haru ne olduğunu anlamamıştı ama kalbinin derinlerinde bu rüyanın rastgele değil bir işaret olarak gördüğünü hissetmişti. 

Festival tatili bitmiş ve herkes tekrardan okula dönmüştü. Okulun kapanmasına son birkaç hafta kalmıştı . Haru lise öğrencisiydi ve oldukça da başarılıydı. Ta ki o talihsiz kaza olana dek. Ailesinin ölümünden sonra yalnız kalan Haru bunu okul  hayatına da yansıtmıştı. Derslerden uzaklaşmıştı, hatta bazı günler okulu asıyor ve ormana gidiyordu. Saatlerce orda kalıyor ve kimseyle olmak istemiyordu. Mizuki ve Akira ile de az görüşmeye başlamıştı ve hep meşgul olduğunu söyleyip kaçıyordu. Herkes büyük bir travma yaşadığını düşünse de Haru sadece kalbinin sesini dnliyor ve görmek istediği şey için çabalıyordu o kadar.

Haru, dersteyken camdan dışarı bakıyordu ve bir anda gözleri yerinden fırlayacak gibi açılmıştı. Tepede rüyasında gördüğü o şehvetli geyik kasabaya doğru bakıyor ve hiç hareket etmiyordu. Haru ders biter bitmez koşarak tepeye doğru gitmeye başladı. Koşarken yere düşüyor ama canı ne kadar yanarsa yansın hiçbir şekilde umursamadan ayağa kalkıp devam ediyordu. Bu sefer her şeyi öğrenecek ve bu işe bir son verecekti. Sonunda tekrardan o yerdeydi. Bu sefer geçen gece olduğu gibi değil rüyasındaki gibiydi ortam, geyik de vardı. Geyiğin yanına yaklaştı ve ona duyduğu sesten bahsetti. Geyik Haru' ya döndü ve kendisini tanıttı. Kendisinin kutsal bir ruh olan, göklerden gelen bir varlık olduğunu söyledi. Yüzyıllar öncesinde kapanan geçitin tekrardan açıldığını ve bunun nasıl olduğunu öğrenip tekrar kapatmak için görevlendirildiğinden bahsetti. Haru bu geçitin ne olduğunu ve neden kapandığını merak ediyordu. Geyik anlatmaya başladı.

Yüzyıllar öncesinde iki farklı Dünya' dan olan Suzume ve Tamiko' nun aşkıyla başlamıştı her şey. İki farklı Dünya' nın aynı yerinde koşarken birbirlerine çarpmışlardı. İkisi de kafasını kaldırıp etrafa baktıklarında kimseyi görememişlerdi. Şaşkın bir şekilde ayağa kalkmaya çalışırken tekrar çarpışmışlar ve korkudan çığlık atmışlardı. Birbirlerini duyan ama göremeyen Suzume ve Tamiko olayı anlayamamıştı ve sürekli `` Sen kimsin?, Neredesin? `` gibi sorular soruyorlardı. Neredeyse her gün aynı yere geliyorlardı. O kadar uzun zaman boyunca bunu yapmışlardı ki birbirlerini merak etmeye başlamışlardı. Bu yüzden birbirlerini görmek istiyorlardı. İkisi de farklı Dünya' da ama tepetaklak aynı yerde duruyorlardı. Geçitin son yeri neresi bilmediklerinden dolayı aynı anda sona varabilmek için birlikte yürümeye devam etmişlerdi. Sonunda o yeri bulmuşlardı. Tepedeki ormanın en görkemli Sakura ağacıydı. İkisi de ağaca elini koyup gözlerini kapattı ve birbirlerini görmek için isimlerini söylemişlerdi. İşte o geçit bu şekilde açıldı. Suzume ve Tamiko daha gözlerini açar açmaz birbirlerine aşık olmuşlardı bile. Ardından kavuşabilmenin tek yolunun Sakura efsanesinde olduğu gibi ruhlarını ağaca adayıp orada birleşmeleri ve ağacın görkemine bir tık daha hayat vermekten geçtiğini anlamışlardı. Kavuşabilmek için bu büyük fedakarlığı yapmalarının en büyük nedeni birbirlerine olan aşklarıydı. 

Geyik olayı anlattığında Haru biraz gerilmişti. Duyduğu ses yoksa farklı Dünya' dan birisinden mi geliyordu kafası karışmıştı. Ve o geyik tekrardan kaderi bağlanan iki kişinin ağaç tarafından ruhlarının alınmasına engel olmak adına geçiti kapatmaya gelmişti. Şimdi her şey daha da yerine oturuyordu ama Haru sesin sahibini ve bu geçit tekrardan nasıl açıldı yoksa açık mı kalmıştı bilemediğinden kafasında sadece geyik orayı kapatmadan sorularının cevabını bulmak vardı. Bedeli diğer Dünya' ya geçmek ya da ruhunu vermek bile olsa. Haru bunları düşünürken geyik çoktan ortadan kaybolmuştu. Acele etmesi gerektiğini anlayan Haru bu durumu anlayabilmek ve ne yapacağını bulabilmek adına tüm tarih kitaplarını araştırmaya, kasabanın şamanlarından efsaneleri dinlemeye başlamak istiyordu ve vakit kaybetmeden hemen kasabaya indi.

   Haru heyecanla büyükannesinin yanına gitti. Ondan bildiği bütün sakura efsanelerini anlatmasını rica etti. Bildiği her şeyi anlatan Büyükanne Yoko anlaşılan Haru' nun aradığı cevapları verememişti. Haru daha fazla dayanamayıp kasabada bulunan tüm tapınakları gezmeye başladı. Herkesten ufak ufak bilgiler topladıktan sonra bütün yapboz parçalarını birleştirmeye başladı. Ve sonunda olayı anlamıştı. Ama araştırmaları o kadar uzun sürmüştü ki neredeyse Sakura ağaçları çiçeklerini dökecek zamana gelmişti. Koşarak kendisini tepedeki ormana attı. Sakura ağacı çiçeklerini dökmeden önce yetişmeliydi. Çünkü bütün büyü tam çiçek açtığı zamanda ortaya çıkıyordu.  Ve Haru gerçekten kaderindeki kişiyi görmek istiyorsa büyü bozulmadan oraya varmalıydı. Sonunda gelmişti ama bir sorun vardı. İsmini bilmiyordu ve onu nasıl çağıracağına dair bir fikri yoktu. Bağırmayı denedi ama olmamıştı. Ağaçtan rica etmişti ama hiçbir şekilde ses ya da bir hareket yoktu. Haru ne yapacağını bilememiş bir halde görkemli Sakura ağacının altına oturdu ve düşünmeye başladı. Bir anda ormanda yine aynı o geyik belirdi. Haru çok geç kaldığının farkındaydı. Geyik gittikçe yaklaşıyordu ve sonunda Haru' nun yanına geldi. Ve olacakları bildiğini, geç kaldığını ona söyledi. Tam geçiti kapatacakken, ağaçtan bir yaprak Haru' nun avucuna düştü. Geyik bu gördüğünün Sakura ağacı tarafından ruhlarının alınmayacağı ve gerçekten birbirlerine kavuşacaklarına dair ağacın izin verdiğiydi. Ardından geyik ona verilen görevin iptal olduğunu anlayarak ortadan kayboldu. Haru hemen avucunu kapattı, yaprağın uçmasını istemiyordu. Geyiğin gittiğini görünce bunun bir işaret olduğunu anladı ve kalbinden geçen kelimeler diline dökülmeye başladı. Gözlerini kapatmış ve avucundaki yaprağa fısıldıyordu: `` Ben geldim. Bana umut olan, benim gibi yalnızlığından dolayı umudunu kaybeden kişi için geldim. Lütfen ortaya çık ve seni görmeme izin ver. `` Gözlerini açtığında olanlara inanamamıştı. Çünkü öyle bir ana denk gelmişti ki görmek istediği kişi de aynı yerde Sakura yaprağına fısıldıyordu. Göz göze geldiklerinde bir süre öylece birbirlerine baktılar. Uzun süren sessizliğin ardından Haru kendini tanıtmak için elini saydam ağaç kökünden uzattı sanki bir akan şelale suyundan geçiriyormuş gibi verdiği his hoşuna gitmişti. `` Ben Haru! `` dedi çekingen ses tonuyla. Ardından elini uzatan ve gözlerindeki ışıltıyla Haru' nun gözlerinin içine bakan çocuk `` İtsuki `` dedi ciddi ses tonuyla ama çok içten bir şekilde.

   Haru sürekli olarak İtsuki' yi görmeye ormana gidiyordu. Birbirleri hakkında her şeyi biliyorlardı. Gün geçtikçe birbirlerinden hoşlanan Haru ve İtsuki birbirlerini görmek istediler. Tıpkı efsanedeki gibi olaylar yaşadıkları için şaşkınlıkları her defasında aynı heyecanla devam ediyordu. Haru,  Japonya' nın Kawazu kasabasında yaşıyordu. İtsuki ise Tokyo' da yaşıyordu. Ailesinini yoğun işlerinden dolayı birlikte çok vakit geçiremeyen İtsuki yalnız ve üzgün hissettiği bir günde yürüyüş yaparken Hanami festivallerinden birkaç gün önce Sakura ağaçlarının altında bir dilek dilemişti. Kendisi gibi onu anlayacak olan birisi ile olmak ve yalnız kalmaktan artık kötü hissettiğini söyleyerek ağaçlara doğru çığlıklar atmaya başlamıştı, `` Orada kimse var mı? `` diye birçok kez çığlık atıyordu. Ve her fırsatta kendisini o ağaçların yanında bulan İtsuki  sürekli olarak bir umut arıyordu. Haru şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu seslerin nasıl ara ara ortaya çıktığını ve onu çağırıyor gibi işittiğini. İtsuki, Sakura yaprağının düştüğü gün son kez gitme kararı vermişti. Bütün mucizeler resmen onların yanındaydı ve denk gelebilmişlerdi. İlk fırsatta buluşma yeri ayarlayan İtsuki ve Haru sonunda o büyük kavuşmayı yaşayacaklardı. 

Birkaç gün sonra Sakura ağacının orda, akşam güneşinin yüzlerine vurduğu o masum ışıltı ile sonunda yüz yüze gelmişlerdi. Yavaş adımlarla biribirlerine yaklaştılar ve artık mesafe ya da arada bir duvar gibi Sakura ağacı yoktu. İtsuki, Haru' nun ellerinden tuttu ve ona, `` Merhaba! Haru. `` dedi gülümseyerek. Sakura ağacı tüm güzel dileklerini sanki Haru ve İtsuki' ye sunuyor gibi güzel pembe yapraklarını üzerlerine dökmeye başlamıştı. 

Tıpkı Sakura efsanesi gibi umudunuzu kaybettiğiniz bir anda aşk size gelebilir. Sakura ağacı fırsatı yakalayanlar için sanki baharı ve yeni bir başlangıcı simgelediği gibi fırsatı kaçıran ve kendini umutsuzluğa kapatan, çaba ve arayış içinde olmayanlar için de ölümü simgeleyebilir. Yani aslında mucize ve beklediğimiz mitolojik duygular hep içimizdedir. Belki hayal belki de umut olarak.