Masa Sandalye Karton

Yazar

Enes Tutuk

31. Sayı

Öyküler

Pazar sabahının sessizliğinde sokakların arasından minibüs durağına doğru ilerliyordum. Elimdeki poşetin içinde renkli kartonlar vardı. Yavaş yavaş, düşünceli adımlarla hayatıma değer katacak bir proje yapmaya gidiyordum. Heyecanlı, düşünceli ne yapacağını bilmeyen acemi bir şoför gibiydim. Neden diye kendime soruyor, cevabı yokmuş gibi kafamı  allıyordum. Artık durağa varmıştım. Çok geçmeden minibüs geldi. Projenin naklen gösterime gireceği yere gidiyordum. Minibüsün içerisinde açılmış bir arabesk müzikle kendimi sorguluyordum. Ya rezil olacaktım ya vezir. İneceğim yere varmıştım. Minibüsten indim, etrafıma baktım, düşüncelerimi gözden geçirdim. Sağ tarafımdaki ses: “Evet yapmalısın, her şeyin hazır.” diyordu; sol tarafımdaki ses ise: “Hayır gerek yok, sen mi başaracaksın ne gerek var.” diyordu. Adımlarımı atıyor bazen duraksıyordum. Bazen ileri bazen geri adım atıyordum. Heyecanımı yenerek kararımı vermiştim. Bu projeyi yapacaktım. İlk önce masamı, sandalyemi, kartonumu aldım. Sonra projeyi yapacağım yere götürdüm. Elimdeki poşetten, kartonları çıkartıp, masamın üç tarafına asmaya başlamıştım. İnsanlar yavaş yavaş evlerinden dışarı çıkmaya başlamışlardı. Heyecan basmıştı. Her şey hazırdı. Başlayabilirdim hayalime. Başlayabilirdim, kimsenin yapamayacağı bir işe. Ve sandalyeme oturdum. Sessizce beklemeye başladım. Ayakkabı seslerini duyabiliyordum. Yanıma doğru biri yaklaşıyordu. Orta yaşlı bir hanımefendi... Pankartıma baktı. Yazıyı okudu. İlk başta şaşırdı. Sonra içten tebessümüyle bana bakıp gitti. Ardından gelen bir amca elini omuzuma koydu. Gülümseyerek: “Aferin evlat, yolun açık olsun.” dedi. Adeta yolculuğa çıkmıştım. Onlarca insanın arasında nereliydim, yaşımın kaç olduğu önemli değildi. Sadece oradaydım. Masa, sandalye ve kartonla… Yazıyı okuyup gülmemeye çalışan, on metre ileride kahkahalara boğulan birileri vardı. Karşıda duran, arabanın arkasından fotoğraf çekmeye çalışan o küçük çocuğun objektifindeydim. Şaşkınlık mı hayret mi, sanki hepsi vardı. Fotoğraf karesinde ben ve onlar vardı. Sadece hepimizin gülmesi yeterliydi. Albüm yapmıştık gündüzün ışığında. Araçların pencerelerinde bana bakan yüzler, buğulanmış camlara gülümseyen surat çiziyorlardı. O gün alışık olmayan caddenin, böylesine ilginç bir şeye ev sahipliği yapması herkesin yüzünü güldürüyordu. Sanki insanlar, yaptığım bu projeye hasretmiş gibi davranıyorlardı. Hava kararıncaya kadar çok farklı tepkilerle karşılaştım. Güneş artık kendini akşama bırakmak üzereydi. Yavaş yavaş, insanlar evlerine dönüyor, sokak ışıkları yanmaya başlıyordu. Kafeler de insanları içine alıyordu. Bir Pazar esnafının tezgahını toplamaya başladığı vakte az kalmıştı. İki küçük kardeş yazıyı gördü. Büyük olanı yanıma geldi ve yazıyı heceleyerek okudu. “Siz-den bir te-bes-süm is-te-ye-bi-lir mi-yim. Yani bizden tebessüm mü istiyorsun?” dedi. Bende “Evet” dedim. Kardeşine baktı. Küçük kalplerin birleştiği o anda ikisi de şirin tatlı yüzleriyle tebessüm ettiler. Abi kardeşini markete götürdüğünü oradaki çikolatanın onu çok sevindirdiğini, sevdiğini söyledi. Kafasındaki bereyi çıkararak kardeşinin saçlarının olmadığını göstererek, kanser hastası olduğunu söyledi. Abi, onu sen çok sevindirdin. Artık o çikolatayı bugün almamıza gerek kalmayacak. Yarın o çikolatayı mutlu olması için alırız dedi. Bu beni çok etkilemişti. Beraber sizi gideceğiniz yere götüreyim mi dedim. Onlarda çok sevindi. Hele ki küçük kardeş, hızlıca, elimi sımsıkı tuttu. Benim elimi bırakma abi der gibiydi. Yarın da burada olur musun diyecekti, diyemedi. Sözcükler boğazında düğümlendi. Gözleri, masumluğun gölgesinde gülmek istiyordu.

Akşamın karanlığında insanların bakışları arasında günümün bana paha biçilmez bir şey kattığını biliyordum. İçimden iyi ki de yapmışım diyordum. Konuşmadan sadece gözlerin birbirindeki o samimiyeti, içtenliği alarak evime dönüyordum. Sözcüklerin yapamayacağı iletişimi veren, bir hissiyatla, iki kardeşin arasındaydım. Gösterime girecek filmin başrol oyuncusu edasıyla, arkasında yüzlerce tebessümle beraber, sokak ışığının, araba seslerinin, onlarca insanın arasından geçip gittik.