29. Sayı
Mektuplar
“Gecemi tomurcuklandıran adındı. “ diye başlıyordu ilk mektuplarımdan biri sana dair. Öyle boş, pazarları televizyonda yayınlanan vahşi batı filmlerinde oradan oraya sürüklenen köksüz çalılar gibi savruluyordum. İçimdeki ölü toprağına bahar getirdin. Kimsenin konuşmadığı bir dildim. Sesim oldun, mana getirdin bana. Teşekkür ederim.
Özledim. Hem de çok… Çoğu zaman camdan bir küreyi avuçlarımda sıkıp parçalamak gibiydi bu. Her seferinde varlığına alışıp, yokluğunla sınanmak… Her seferinde yolunu kaybedip eve dönüş yolunu bulamamak gibiydi. Kavuşmalarımız güzel bir bahar akşamı, hasretlerimiz ise Ankara ayazıydı. Sisifos gibi günleri aylara, yıllara bağlayıp bir inadı yaşamak, Atlas gibi dünyayı sırtımda taşımak gibi…
Şikâyetçi olduğumu düşünme sakın! Sevdanın şanındandır cefası. Beni sana getiren, sana hazırlayan, her ne varsa; tüm kötü seçimlere, tüm hatalara, gözyaşlarına, mutsuzluklara, bir başıma hissettiğim anlara, uykusuz gecelere her şeye teşekkür ederim. Eğer yolum yine sana çıkacaksa yeniden eğer yaşadığım her şeyi tüm pişmanlıkları, tüm kötü anları, tüm kâbusları tekrar tekrar yaşardım. Şimdi hayatımızın birleştiği bu anda bir kez daha anlıyorum ki "İster bahar, ister ayaz… Yolum seninle..." Hayat neyi getirirse getirsin karşımıza, dünyaya karşı iki kişimiz bir olunca yorulsak da sendelesek de yıkılmayız. Kutlu olsun bugünümüz ve bundan sonraki tüm günlerimiz, yarınlarımız.