Haydar Ergülen ile Röportaj

Yazar

Raf Dergi Ekibi

30. Sayı

Röportajlar

Sevgili Haydar Bey, öncelikle röportaj davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. 

İlk şiirlerinizi yazmaya başladığınızda 9 yaşlarındaydınız. Küçük yaşlarda şiirle tanışmanız ve yazmaya başlamanız oldukça dikkat çekici. Şiir yazma sürecinizin başlangıcını ve bu yaşta şiire duyduğunuz ilgiyi nasıl hatırlıyorsunuz? Şiire olan bu erken ilginizi ne tetikledi ve yıllar boyunca bu tutkuyu nasıl canlı tuttunuz?

-Şiir insanın yoldaşıdır diye düşünürüm, o nedenle diğer yazı türlerinden farklı olarak insanın elini daha erken tutar. Dünya, yaşam, insanlar, yeryüzü, gökyüzü, doğa, kültür, uygarlık, hayvanlar üzerine hepimizin bir parça bilgisi vardır, onu biraz daha yoğunlaştırmak, dikkati artırmak, edebi mirasa bakmak, müziğe kulak vermek, özellikle sözlerini can kulağıyla dinlemek, folklor, atasözleri, anasözleri, başka sanatlar, insanlar ve tabii kitaplar, hepsi insanı şiire çıkarır, bu yolculukta ona arkadaş olur. Elbette başta anadilin olmak üzere, dilleri ve sözcükleri sevmek, onları bir sarf malzemesi değil, canlı varlıklar olarak görmek, diğer canlılara nasıl davranıyorsak öyle davranmak, işte bunlarla başladım, kardeşlerimle yani, sonra okula ve sokağa çıktım, orada arkadaşlarımla tanıştım, anladım ki şiir de bir arkadaşlık biçimidir, yeryüzünde var olan ne varsa onlarla. Demek ki 60 yıldır öyle sürüyor bu tutku! 

Uzun zamandır şiir yazmaktasınız, peki ilk kendinizi şair olarak ne zaman tanımladınız ya da hissettiniz?

-Vallahi hiçbir zaman… Hala hissetmiyorum! Hatta geçenlerde bir şiir de yazdım, adı “Yanlışlıkla Şair” ve şu dizeyle başlıyor:

“Kendime ara sıra yanlışlıkla şair dediğim olmuştur.” yanlışlıkla da olmasa, kendime şair diyeceğim yok! Hem demiyorum da! Zaten hayli şairimiz var, bir de ben demesem iyi olur! Yine de insan gençken daha çok şair olmak ve şair olarak anılmak ister, ben onu da pek istemedim, yaşlandıkça şairliğin kolay olmadığını anlar ve kendine şair diyorsan da vazgeçersin! Ben hiç şairim demediğim için vazgeçmek zorunda da kalmadım. Şiirle uğraşıyorum ya da sık sık yinelediğim gibi, şiir yazarıyım demek bana daha uygun!

Şiir yazmak sizin için ne ifade ediyor? Şiirin tanımını nasıl yaparsınız? 

-Bazen şöyle düşünüyorum, belki de binlerce yıldır ya da dünya kurulduğundan beri her çağda, her kültürde, uygarlıkta, dilde milyonlarca insan şiir yazdı, yazıyor. Her sanat dalında, edebiyat alanında olduğu gibi elbette ünlenmek, çok okunmak gibi gerekçelerle şiir yazan pek çok kişi de vardır ama herkesin bu amaçla yazdığını sanmıyorum. Geçmişe baksalar ne kadar az şairin ünlü olduğunu ve günümüze kaldığını görürler, zaten biliyorlardır. O nedenle şiir yazmanın ardında sadece yazıyla sınırlı olmayan bir şey var bana kalırsa. Şiir bir arayış belki de, ya da arayış yollarından biri; Tanrıya, tabiata inanmak gibi bir şey. Böyle bir inanç olmasa kim bu kadar tutkuyla yazabilir ki? Neyi arıyorlar peki, bu neyin arayışı derseniz, şiirin ne olduğunun arayışıdır, belki de onu tanımlama isteğidir. İnsan adlandırmadan, tanımlamadan rahat hissedemez, eksik hisseder, tamamlanma gereksinimi de olabilir.

 

Bir şiiri yazmaya başladığınızda bu süreç sizin için nasıl işliyor? Bir ilham kaynağınız var mıdır? Ya da vazgeçemediğiniz bir ritüeliniz var mı?

-İlk yanıtımdaki saydığım her şey ve daha fazlası esin kaynağım. Ritüelim yok, yaşam gibi tıpkı, bazen daha çok yoğunlaşıyorsun bazen hiç şiir yazmamış gibi duruyorsun. Ama uzun süre ihmal etmeye gelmediğini biliyorum, çok yazı yazdığım için biliyorum, şiirin bazen küstüğünü hissediyorum, dedim ya yaşam gibi, aşk gibi, şiirle de bir ilişkisi var insanın, kendi yaşamına, sevdiklerinin yaşamına nasıl özen gösteriyor ve titizleniyorsan şiir de aynısını bekliyor. Bunu deneyimleyecek kadar çok yazdım ve çok uzun zamandır da yazıyorum!

Yazdığınız yazıları ve şiirleri tamamlandıktan sonra ilk kime okuyorsunuz?

-Gençken, dergilerde yazarken ve ilk kitaplarımızı çıkardığımızda yakınım genç şairlerle birbirimize okurduk şiirlerimizi; Adnan Azar, Ahmet Erhan, Behçet Aysan, Adnan Özer, Tuğrul Tanyol, sevgilimize okurduk, yaşlanmanın getirdiği yavaşlık mı diyeyim ya da gençliğin geçmesi mi, artık kimseye okumuyorum kimsenin de dinleyesi yok zaten, şimdilerde söyleşi ve okumalarda izleyicilere okuyorum!

Yanlış hatırlamıyorsam bir röportajınızda şiirlerinizin kişisel itiraflar ve toplumsal itirazlar içerdiğini söylemiştiniz. Bu iki kavram arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Şiirlerinizde hangi temalara öncelik veriyorsunuz?

-Şiirlerimde bazen açık bazende dipte bir ironi olduğunu düşünüyorum, söz gelimi “Keder Gibi Ödünç” kitabımın adındaki gibi... Yalnızca şiir değil tüm edebi yapıtlar, sanatlar da itiraf içerir, açık ya da örtük, şiir çok kişisel bir hal olduğu için ister istemez daha fazla itirafa yer verir. Öte yandan şairin dünya görüşü, toplumsal duruşu da, şiirin çağına, zamanına müdahalesini gerekli kılar. ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek!’ sloganını ben şiir olarak kabul ediyorum ve şiirin de susmaması gerektiğini düşünüyorum. Şiir yazmak nasıl insanın varlığını sürdürmesinde ve insanı ve tüm canlıları ezen bu sisteme, dünya düzenine karşı bir direnişse, şiirin de az çok, açık-kapalı eleştirel olması, söz söylemesi gerekir. Bu ikisinin arasında denge sağlamak gerekiyor mu, ben şiirlerimle sağlayabiliyor muyum, bilmiyorum; ama toplumsal olana ilişkin söz almaya ve söylemeye çabalıyorum. 

Şiirlerinizde sıkça işlediğiniz “Su” teması üzerine düşünceleriniz nedir? Su sizin için neyi temsil ediyor ve bu temanın şiirlerinizde nasıl yer bulduğunu düşünüyorsunuz?

-Su, azizdir, şimdilerde denildiği gibi candır, saflıktır, yalınlıktır, şeffaflık, içi dışı bir olmaktır, temizliktir, arılık duruluktur, yaşam verendir; yalnızca insanı değil tüm canlıları, bitkilerden hayvanlara canlı kılan ve tutandır, su yaşamdır, kir, kötülük, pislik barındırmayandır, akıp gidendir, H2O’dur, toprakla, güneşle, maviyle, yeşille de yıkanır insan ama hiçbiri suyun yerini alamaz, galiba en çok da çocuklukla özdeştir, çocuğun ilk arkadaşlarındandır, kirlenmek güzeldir ama su varsa güzeldir. Bir şeylere inanırız, ben suya inanıyorum. Uygarlıklar su kıyısında kurulur, su yoksa ne kültür olur ne uygarlık, son deneme kitabım su ve denizle ilgili yazılardan oluşuyor, adı “Yel Yepelek”. Orada kendimi “Suya Yazar” olarak tanımladım. Yere yazan da var havaya yazan da, ben bu yıl suya yazıyorum, ama şiire gelince su çocukluktan kardeşliğe, arkadaşlıktan aileye, iyiliğe, aşka pek çok şeyin simgesi, şöyle bir dizem var:

-Nerde bir iyilik görsem suya inandım.

Yazmış olduğunuz eserlerde sizin için özel bir yeri olan var mı? Bu eserlerinizin sizin için taşıdığı anlamı bizlerle paylaşabilir misiniz?

-E şıkkı, hepsi! İlk şiir kitabım ilk olduğu için, “40 Şiir ve Bir” çok beğenilip çok ödül kazandığı için, “Üzgün Kediler Gazeli” en çok okunan kitabım olduğu için, “Düzyazı: 100 Yazı” yazması en zevkli kitabım olduğu için; Nar, kızımın adını taşıdığı, “Nar Alfabesi”ni kızıma ve arkadaşlarına yazdığım, “İdilikler”i eşim İdil’e yazdığım, “Şu Benim Mavi Babam” adlı gençlik anlatısında babamı anlattığım için, “Uykucu Şiirler”de çocukların en çok gereksinim duyduğu uykuya şiirler olduğu için, “100. Yıl Cumhuriyet Alfabes”i eleştirel bir cumhuriyet okuması olduğu için, “Yayan Yapıldak” yol kavramı üstüne denemelerden oluştuğu, “Trenler de Ahşaptır” en sevdiğim araç olan trenler üzerine yazıldığı, “Aşıklar Cemi” mensubu olduğum Alevi-Bektaşi kültürü başta olmak üzere Türkiye’nin halk müziği sanatçılarına, aşıklarına, ozanlarına dair olduğu, “Cemal Süreya İçin 59 Kırlangıç” çok sevdiğim şaire borçlu olduğum için, “Şairin Bavulu” aramızda olmayan büyük şairlerin bavullarını açma çabası olduğu, “İkinci Yeni Neyimiz Olur?” en çok sevdiğim şiir olan İkinci Yeni şiiri ve şairleri hakkında denemelerimi içerdiği, “Arkadaşlık Şiirdir” benim aynı zamanda şiir yazma gerekçem olan arkadaşlıkları ve arkadaşlarımı anlattığım için   ve kışa çıkacak “Cömert Gül” adlı şiir kitabımı anneme adayacağım için çok seviyorum. Hepsi özel… Ayrıca bunlar sadece ilk aklıma gelenler, daha “Eskiden Terzi” kitabımdan “Zarf’a”, “Hafız ile Semender”den “Keder Gibi Ödünç”e kitaplarım var. Toplam olarak şiir ve düzyazı 64 kitap yazdım. Hepsi için tek tek özel nedenler bulabilirim ama bu kadar yeterli .  

Kitaplarınızın ilk sayfasında “Haydar Ergülen, Nar’ın babası” yazıyor. Babalık hissiyatı şiirlerinizi yazmada sizi nasıl etkiledi?

-Annelik bambaşka olmalı ama babalık da güzel bir his! Herkes baba olunca büyüdüğünü söylüyor ya da öyle sanıyor ama, ben biraz da geç baba olduğum için, yani zaten büyümüş olduğum için, söylenen ya da hissedilenin tam tersine çocukla çocuk olduğumu düşündüm! İkinci Bahar benzeri bir duygu, ikinci çocukluğunu da çocuğuyla yaşıyormuş insan, yaşamaya devam! Çünkü Nar 17 yaşında ve hep birlikte ergenlik çağındayız.  

 Nar’ın doğumuyla birlikte, kitaplarımda zaten kısacık olan biyografimi daha da kısa kesmiş ve yalnızca “Nar’ın Babası” yazmıştım tüm kitaplarıma. Lakin bu yıl işler değişti ve Nar bana “Benim üzerimden prim yapmayı bırak!” diyerek rest çekti. Ben de anında bıraktım. Bu yıl 5 deneme kitabı yayımladım, birinde “Nar’ın Babası” yazıyor. Artık her kitaba konusuna ve temasına uygun yine çok kısa biyografiler yazacağım. Bu yıl “Yardımcı Ders Kitabı 101” kitabıma ‘Yarı zamanlı şair, yarı zamanlı hoca’, “Yel Yepelek” kitabıma ‘Suya Yazar’ ve “100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi” kitabıma “Laik Cumhuriyet’te doğdu, laik Cumhuriyet’te yaşamak istiyor.” yazdım, böylece kızım Nar benim daha yaratıcı özgeçmişler yazmama neden oldu. 

 

Gelecekte hangi projeler üzerinde çalışmayı planlıyorsunuz? Yeni bir kitap veya başka bir edebi çalışma hazırlığı içinde misiniz?

- Kışa yeni şiir kitabım “Cömert Gül” çıkacak, Anadolu Rock müzisyenleri üstüne yazdığım “Türkçe Sözlü”, sebze ve meyveler üstüne yazdığım “Kutsal Lezzetler Alfabesi”, kentler üstüne “İthaki’nin Kentlerine Yolculuk”, harfler üstüne “Harfiyat”, dördüncü tren kitabım olacak “Seferi” ve iki öykü kitabı, birinin adı “33 Öykü” bir de gelecek yıl yazmaya başlayacağım gökyüzü alfabesi, adı “Yıldız Sürek”... Hayvanlar üstüne iki kitapta var; biri “Kedilikler” diğeri “Azizler Kitabı”. Yaşarsam önümüzdeki yıllarda çıkarmayı düşündüğüm kitaplar...

 Çok teşekkürler!