Hiç Yaşamadım

Yazar

Melis Göksu Şengül

30. Sayı

Öyküler

“Kendimi dinlemeye çalıştığım zamanlar bile çok zordu. ‘Hayatı kaçırıyor muydum?’ Bilmiyorum. Kaçan bir hayat var mıydı yoksa yaÅŸadığım ÅŸeyler yaÅŸamam gerekenler miydi?” 

Bir resim galerisinin tam ortasında durmuÅŸ “Hiç YaÅŸamadım” isimli bir tabloyu inceliyordu. Tablo karmakarışıktı ama kendi içerisinde bir düzeni de vardı. Genç kız kendini bu düzenin içerisinde kaybolmuÅŸ gibi hissetti. Bu his hem tanıdık hem de yabancıydı. Pembeler, sarılar, yeÅŸiller… Renklerin ahengi hayatın çeÅŸitliliÄŸini paylaşıyor gibiydi. “Hiç YaÅŸamadım” kısa ve öz olan baÅŸlık aslında yaÅŸanmışlık kokuyordu fakat ressam yine de hiç yaÅŸamadığını iddia ediyordu. 

“Gerçekten kaçan bir hayat var mı?” genç kız duyduÄŸu sesle dalıp gittiÄŸi renklerden kendini çekip çıkardı. Sesin kaynağına doÄŸru döndüÄŸünde uzun saçlı, orta yaÅŸlı, pejmürde giyimli bir adamla karşılaÅŸacağını hiç düÅŸünmemiÅŸti. 

“Bilmem, ilerleyen akan bir zaman var ama hayatın kaçıp kaçmadığını henüz bilmiyorum.” adamın sorusuna kayıtsızca karşılık verdi fakat yine de bu tablo, bu atmosfer ve bu soru onu da düÅŸünmeye itmiÅŸti. 

“Hayat… Zaman neden kaçar ki? Ä°lerliyor iÅŸte. Yani olması gereken bu deÄŸil mi zaten? DoÄŸup büyümek ve sonra ölmek... Siz buna ‘kaçan hayat’ demeyi mi tercih ediyorsunuz?” aklına takılanları söze dökmeye devam etti. Adam tabloyu incelerken bir yandan pürdikkat kızı dinliyordu. “Hem hiç yaÅŸamamakta neyin nesi. Böyle büyük büyük baÅŸlıklar bana hep gülünç gelmiÅŸtir. Hiç yaÅŸamadıysan zamanın kaçıp gittiyse bu resmi nasıl yaptın? Bu bir çeliÅŸki deÄŸil mi? Hayat geçiyor, zaman kaçıp gidiyor ama ortaya da bir eser çıkıyor. Üstelik bu eser bir de sergileniyor. Bu nasıl yaÅŸamamak?” 

“Paradoks…” dedi adam usulca “Anlattığınız durum tıpkı bir paradoks gibi fakat bence burada anlatılmak istenen herhangi bir zaman, hayat deÄŸil. Ressamın zamanı. Yani sizin için geçen zaman, yaÅŸanan hayat her neyse o, verimli ve kaliteli gözükebilir fakat galiba bu ressam için öyle deÄŸil. Yani bilemem tabii ama ben tabloya baktığımda bunları görüyorum.” derin bir nefes alıp elini yamandığı belli olan saÄŸ cebine soktu, sol eliyse süveterinin bir ucunu düzeltmekle meÅŸguldü. Hareketleri, tavrı ve konuÅŸma tarzı kıyafetlerinden bağımsız olarak bambaÅŸka görünüyordu. “Zaman ve yaÅŸam… Göreceli iki kavram deÄŸil mi sizce de? ‘Ne var iÅŸte yaÅŸadım yahu.’ demek için size ne gerekir mesela? Yani doÄŸmak ve büyümek yeterli mi?” 

Genç kız kısa bir süre düÅŸündü. “Yani doÄŸmak, büyümek… Okumak, iyi bir iÅŸ, statü, mutlu bir arkadaÅŸ grubu, sonsuz bir aÅŸkla baÄŸlı olduÄŸun bir eÅŸ, çocuklar, emeklilik, sonra da huzura ermek iÅŸte. YaÅŸamak iÅŸte. Dümdüz bir yol deÄŸil mi zaten. Yani toplumsal ve bireysel anlamda da yaÅŸamak bu deÄŸil midir?”

Adam güldü fakat bu gülüÅŸ oldukça dostane bir gülüÅŸtü. “Toplumsal olarak evet yaÅŸamak tam olarak bu. Fakat bireysel olarak deÄŸil. Belki gülünç gelecek ama bence zaman herkes için farklı iÅŸler. Aslında oldukça mucizevi bir durum bu. Düz bir yaÅŸam çizgisi vardır elbet ama herkes için deÄŸil. Siz belli ki yaÅŸadım demek için bu saydıklarınıza ihtiyaç duyuyorsunuz?”

Son cümle bir tespit deÄŸildi, soruydu. Genç kız da anlamıştı, o anda bunu hiç derinlemesine düÅŸünmediÄŸini fark etti. Zaman, zamandı iÅŸte. Nasıl daha farklı iÅŸleyebilirdi ki? Hepimiz aynı yılları yaşıyor, aynı sabahlara uyanıp aynı güneÅŸi batırıyorduk. Farklı olan bir tek düÅŸünceler olabilirdi belki ama yine de herkes için yolun sonu aynıydı. 

“Herkesin aynı zamanı yaÅŸaması sizce de çok korkunç olmaz mıydı? Ressam da burada buna deÄŸinmiÅŸ olmalı. Evet geçen bir zaman var bu tabloda, belki de sizin tabirinizde yaÅŸanmış bir hayat var fakat aynı zamanda yaÅŸanmamış bir hayatı da anlatıyor bu tablo. Sadece yaÅŸamak, hiç yaÅŸamamaktan iyi deÄŸildir.” 

Genç kız tam diyaloÄŸu devam ettireceÄŸi sırada gözden kaybolan adamla boÅŸluÄŸa düÅŸmüÅŸtü. Farklı hayatlar, aynı hayatlar, yaÅŸamak, var olmak, kötü yaÅŸamak. Neydi ki kötü yaÅŸamak? Kime göre kötü yaÅŸamak. Tablo artık eskisi kadar cıvıl cıvıl deÄŸildi, içinde pek çok karanlık nokta olduÄŸunu keÅŸfetmeye baÅŸlamıştı. Tablo aslında binlerce olasılık barındıran girdaplarla doluydu. Ressamın karanlık hayat girdaplarıydı bunlar. “Affedersiniz!” dedi genç kız yanından geçen görevliyi durdurup “Bilmiyorum fark ettiniz mi, biraz önce yanımda bir beyefendi vardı. Uzun saçlı, biraz… Biraz eski giyimli orta yaÅŸlarında biriydi.” Etrafa bakındı, daha spesifik bir görüntü hatırlamaya çalışırken uzaklaÅŸan adamı gördü. “O… Evet o beyefendi. Yetkili biri mi, bu resmin ressamı galiba.” uzaktan belli belirsiz gördüÄŸü adamı eliyle iÅŸaret etti. 

“A o mu, kendisi galerimizin temizlik personeli…” ilerleyen adamın arkasından bakarken konuÅŸmaya devam etti “Ama resimlerimizi çok güzel yorumlar, adeta içini görür, ressamların düÅŸüncelerini okur. Sohbet etme fırsatınız oldu galiba, çoÄŸu konuÄŸumuz sizin gibi ressam olduÄŸunu düÅŸünüyor fakat…” Sesler gitgide belirsiz hale gelirken genç kız kalabalık içerisinde silikleÅŸen uzun saçlı silüeti izlemeye dalmıştı. 

“Herkesin aynı zamanı yaÅŸaması sizce de korkunç olmaz mıydı?” Aklında yankılanan bu cümle ile galeriden dışarıya adım attı ve renkleri deÄŸiÅŸen caddede aklında beliren binlerce soruyla ilerlemeye baÅŸladı. 

Acaba adamın zamanı nasıl işliyordu?