Bir Arayış Olarak Yol

Yazar

Melis Eda Ercan

31. Sayı

Denemeler

 Bazı sözcükler düşünce dünyamızda tek bir ışık yakar ve onlar hakkında hayal kurmakta özgür hissedemeyiz. Yol asla bu kavramlardan biri değil. Kimin aklına yalnızca üzerinde yürüdüğümüz kaldırımlar veya caddeler gelir ki? Düşüncelerimiz derinleşir, tahmin yürütmeye çalışırız. Burada kastedilen hayatın kendisi, insanın kendine belirlediği hedefleri hatta biraz daha somut düşünmeyi sevenler için yazın çıkılan uzun bir gezi rotası da olabilir.  Bizlerde yoğun ve komplike çağrışımlar uyandırsa da aslında en basit tanımıyla yol kavramının, yaşamı yarattığına ve büyüttüğüne inanıyorum. 

 Kimine göre adeta bir serüven olan yaşamımız; tesadüfen tanıştığımız insanlar, önemini inkâr edemediğimiz zaman olgusu ve bu serüvenin yapıtaşları olan duraklarımızdan oluşuyor. İster sık çizgilerle belirlediğimiz yolumuzda uzun molalar vererek; ister hız limitini aşarak zikzaklar çizerek ilerlemek bizim elimizde. 

 Bizim tercih ettiğimiz rotadan bağımsız ve oldukça çılgın kabul edilen Beat Kuşağı’nın yolculuğu ise 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’ndan sonra başladı. Bu dönemde işçiler ceplerine doldurdukları bolca umutla Amerika’yı boydan boya dolaşmaya başladılar. Yol onlar için hayatta kalmak demekti. Mücadelelerini sürdürmek istiyorlarsa durmalarına izin yoktu. İş bulma ve yaşama tutunabilme arzusunun doğurduğu istikrarlı mücadeleleri, Beat Kuşağı’nın ilhamı olmuştu. Columbia Üniversitesi’nde tanışan üyeler ortak bir arayışın içinde buluştu. Bir arayış simgesi olarak gördükleri “yol” onların felsefeleriyle bütünleşti ve yolculukları işte böyle başladı. 

  Amaçsızca dolaşırken tanıdıkları yeni insanlar ve mekanlar eserlerinin temellerini inşa etmelerine fayda sağladı.  Bu öğrenci grubunun üyeleri başta edebiyat olmak üzere sanatla yakından ilgiliydi ve inanışlarına göre edebiyatın üretim yeri de yollar olmalıydı. Onların kaçak trenlerle, otostoplarla geçen bu arayış süreçleri bizlere Jack Kerouac’ın “Yolda” romanını, Allen Ginsberg’in “Uluma”sını kazandırdı. Yazdıkları pek çok eser sansürlenerek yayımlanabildi. Çünkü onlar eserlerindeki üslup ve içerikte de tıpkı hayat tarzlarında olduğu gibi alışılmışın dışındaydılar. 

  Günümüzden bir bakış attığımızda Beatniklerin uzun yolculuklara olan bağlılıklarını, gereksinim duydukları özgürlüğe bağlamak mümkün. Arayışları başka bir deyişle yolları, belki de aradıkları özgürlüğü onlara sunmuştu. Tüm sisteme, düzene, alışkanlıklara ve geleneklere karşı duruşları ve yaşam tarzları kendilerinden sonra gelen önemli isimlerin de ilhamı kaynağı oldu. Bu isimlerden ilk akla gelenler The Doors’un vokali Morrison ve The Beatles üyelerinden John Lennon. 

  Onlar sahneden ayrılırken 60’ların Hippileri bıraktıkları mirası devraldı. İki kuşağı birbirinden ayıransa Hippilerin komün yaşamına karşı Beatniklerin bireyselliği öne çıkarmasıydı. Beat Kuşağı yazarları, edebi eserleri başta olmak üzere tüm üretim ve miraslarıyla bugün bile izlerini hissetmemizi mümkün kıldılar.