“Bazen canım düşünmeden bir yolculuğa çıkmak istiyor.Hani tek ihtiyacım olan şey buymuş derler ya, tam olarak öyle hissediyorum.” derken ellerini birbirine kenetlemişti. Gözleri masadaki boş kahve bardağına bir o kadar boş bakıyordu. Onun için endişelendim. O gözler ne anlatmak istiyordu? Anlayamamıştım. Ani bir kararla masadan kalkarak odamdan arabanın anahtarını aldım. Yanına gittiğimde gözleri aynı yere bakıyordu. Anahtarı sallayarak “O zaman kısa bir yolculuk yapalım, içimizden konuştuklarımızı duymadığımız...” Sözlerim yüzünde küçük bir tebessümün belirmesini sağlamıştı. Dolaptan hırka alarak arabaya gittik. Hafif çiseleyen yağmur biraz daha hızlanıyor gibiydi.Arabanın camlarını biraz açınca toprak kokusu içeriye hüzünle sarılı bir huzur vermişti. Emniyet kemerini taktıktan sonra “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Arabayı çalıştırırken derin bir nefes almıştım. “Bilmem. Aslında bilmek zorunda da değiliz.” Hafiften kıkırdar gibi olmuştu ama devamında bir şey söylemedi. Eski Türkçe şarkıların olduğu bir çalma listesi açarak dar sokaklardan geniş bir caddeye çıktık. Yağmur hızlanır sanmıştım fakat durmuştu. Camı sonuna kadar açıp kolunu rüzgarın rotasına emanet etti. Gözlerinde ki o boş bakışlara binen, anlamını bilmediğim anlamlar kafasındakileri merak etmeme neden oluyordu. Ama konuşmamam gerektiğinin farkındaydım.
Dağ yoluna geldiğimizde her iki tarafı da ağaçlarla çevrili olan yolu yıldızların ışığı aydınlatıyordu. Sanki ay yolun sonunda bizi bekliyor gibi tam karşımızdaydı. Saçlarımı dalgalandıran gece meltemi ruhumu okşarken gaza biraz daha yüklenip buna benimde ihtiyacım olduğunu fark etmiştim. Çoğu zaman kendi kendime düşünmek için bile vakit ayıramıyordum.Kaçtığım onca duygu içimin en derinlerini kemirirken hiç bir şey olmamış gibi yaşıyordum, yaşıyorduk. Mutlu görünmeyi huy edinmiştim. Mesela kendime en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda hep kalabalıklaşmıştım.Sarılmam gereken bir ben varken köşe kapmaca oynamıştım duygularımla. En çokta iyi göründüğüm için sorulmamıştı nasıl olduğum. Elbette bunun sebebi bendim. Bendim beni benden bu kadar mahrum ederken soran olur mu diye bekleyen. Yağmurun tekrar çiselemeye başladığını görünce sol elimi dışarı doğru uzatıp hızımı düşürdüm. Kafamı ona çevirdiğimde koltuğunu iyice geriye yasladığını gördüm. Gözlerinden süzülen yaşların sesini kendi kafamın içindekilerle uğraşırken fark etmemiştim. Sormadım. Ama içim ezildi.
Biraz ileride görünen sokak lambaları bize göz kırpmaya başladığında farklı bir manzaraya doğru ilerlediğimizi anlamıştım. Virajlı yoldan aşağı doğru inerken ağaçlar azalmaya başladı. Aşağı indiğimizde küçük evlerin olduğu dar bir sokaktan olabildiğince yavaş bir şekilde geçtim. Ortalıkta kimseler yoktu ve kasabanın bakkalı çoktan kapatmıştı. İki tane sokak köpeği arabaya doğru havlayınca korkuyla kolumu camdan çektim. Dar sokağı geçince tahminlerime uymayan bir şekilde dere kenarına ulaşmıştık. Şaşkın bir şekilde yüzüme bakarken gözlerini çoktan sildiğini gördüm. Arabadan inip suya yaklaşarak kollarımı açtım. “İçimizdeki özlemlerin, kırgınlıkların ve hatta sevgilerin akıp gitmesine izin verelim mi?” derken elimi tutup kollarını açmıştı.
Saçlarımız sırılsıklam olana kadar sessiz çığlıklar atmıştık. Yağmurun hızlanması gözyaşlarımızdan utanmamıza engel olmuştu. Düşünmeden çıktığımız bu yolda tamda ihtiyacım olan şey buymuş diyerek ona minnet etmiştim.