Boğulmaya Yolculuk

Yazar

Hacer Zeren

14. Sayı

Denemeler

Boğuluyorum. Limanım yok, denizim de. Deniz olsa gözyaşlarıma sığınır, bi rahatlar, sonra zehrimi kusmamın verdiği huzurla doğrulurdum belki çöküp kaldığım yerden. 

Ne doğdum ne de doğurganmış gibiyim. Bütün anaçlığımı kaybettim. Kadın olduğumu bile unuttum nicedir. İlgim, anlık heveslerden ibaret. Sonra dönüyorum kimsesizliğime.

George Orwell'in “Boğulmamak İçin” adlı kitabını okumuş, sanılanın aksine her sayfasında biraz daha boğulmuştum geçenlerde. Zor tamamlanır bu hikaye dedim, kafamı kaldıramıyorum boğulmaktan. Kitap gibiyim işte ben de. Sayfalarca yazılabilir hakkımda, satırların seni nereye götüreceği belli olmaz. Uçsuz bucaksız bir evren, sonu yok, sonucu meçhul.  Sayfaları çevirdikçe daha çok boğulursun. 

Bir tek limanım yok. Sığınabilecek bir liman. Güvenliksiz bir yolculuk bu. Demir alamazsın, kıyıya yanaşamazsın, çökersin ama dibe vuramazsın, bayrak açsan da başka gemilerden yardım alamazsın. Sadece kendinle, kendi başına yaptığın bir yolculuk olduğundan, alarm düğmesinin camını kırıp yardım çığlığı atamazsın. Duyan olsa da gelen olmaz, olamaz. Çoktan demir almışsın ve kalmışsın tek başına. Çamura saplanmış, yolun ortasında kalmış, ıssız adaya düşmüşsün. Ama oraya da yanaşamazsın. Yolculuk devam ediyor, inmek yok. Durmak hiç yok.

Dedim ya denizim yok diye. Olsa kendimi serin sulara atıp, boğulmaktan korkmadan, ağlayıp ağlayıp, tuzlu gözyaşlarımla doldurup her yeri, sonunda gemiyi yüzerek terk edeceğim. Bir daha dönmemek üzere kararlı, kıyıma vuracağım. Terk ettiğim gemiyi bulan bulsun, gören görsün, binen binsin umursamayacağım.

Boğuluyorum. Zihnimin gürültüsü, boşa giden cümlelerim boğuyor beni. Konuşuyor ama duymuyorum, yiyorum ama tat almıyorum, anlatıyor ama rahatlayamıyorum, dinliyor ama işitmiyorum, sussam kendimden ürküyorum, konuşsam anlam ifade etmiyorum.

Kendi gözümden düştüm nicedir. Kendimle vuruşuyorum. Rakip benim. Kendimi takip ediyor gözlerim. Anksiyetelerimden korkup kendimden kaçıyorum. 

Başkalarını suçlayacak yaşı çoktan geçtim ama ejderha kılıklı insanlardan da tiksindim. Yusuf'un kuyusunda veya Yunus'un saklandığı balığın karnında, bir süre sessizliğe susamış, kimsesizliğe aç, kayıtsız kalmaya aşık, aklımdan vurulmuş vaziyette bin yıllık uykuya yatayım istiyorum. 

 Kendimi istemiyorum. Benliğim benimle gelmesin. Sussun bütün şarkılar ve darmaduman olsun kokuşmuş bütün ağızlar. Diller lal olsun, kendinden başkasını görmeyen gözler âmâ,  hak'la batıl bu kadar iç içe geçmiş olmasın. Özlemler taşınabilir olsun mesela. Sağduyu bencilliğe üstün gelsin. Akılla kalp barışıp, el sıkışsın. Bunları beceremeyenlerin düzeni altüst olsun. Kötülükler ve kötüler çaresiz, şaşkın, gözlerinin feri sönmüş, dizlerinde derman kalmamış vaziyette dona kalsın. İnsanlıktan çıkanların sözleri nimetten sayılmasın, arsızların mayası bir kere de tutmasın. Her türlü ahlaksızlığı normalleştirenlerin, sevgisizlik tohumu yeryüzüne saçılmasın, fideleri mahsul vermesin. 

Bir kere de iyilerin dönsün devranı. Susmuş akılların dili çözülsün, kurumuş vicdanların kökü kazınsın. Yolculuğu kendine değil, önce 'başkalarının yaşamına' çıkanların gemileri batsın. Su bassın ağlamayan gözleri, nasırlaşmış kalpleri merhamet bürüsün. 

Bir tek kendine yapılan bütün yolculuklar mutlulukla son bulsun. Kutlama yapalım sonunda; 'Bir yolculuğumuzun daha sonuna geldik. Sağ salim bizi kıyıya ulaştıran kaptana teşekkür ederiz. 'diye. Konfetiler patlatalım, yıldızlı, kalpli. 'Kalbi bulduk sonunda, burdaymış. Şükür. İçi huzurla kaplı. ' diyelim. Kendini bulan, başkalarını da alır gemiye nasıl olsa.