13. Sayı
Filmsever
Zindan Adası, sizce de çok iddialı bir isim değil mi? Bu filmi yorumlamaya başlamadan önce her şeyi bir kenara bırakıp filmin adını incelemek gerek bence. Zindan Adası, ama neden? Filmi izlediyseniz filmde ısrarla adanın bir hapishane, adadaki bireylerin de birer suçlu olmadığının vurgulandığını görmüşsünüzdür ya da izlerseniz göreceksiniz. Peki bütün bu ifade biçimlerine karşın neden bu filmin ismi Zindan Adası? Bana kalırsa bunun sebebi asıl hapishanenin, filmde kurgulanmış ada değil de bizzat kendi zihinlerimiz olmasıdır. Peki ben bunu nereden çıkardım? Etkileyici bir giriş yapmak için mi uydurdum? Filmi izlerseniz garanti ederim ki böyle düşünmemin asıl sebebini anlayacak ve bunun basit bir kelime oyunundan ibaret olmadığını göreceksiniz.
Filmin konusuna gelecek olursak… Filmimiz, evrendeki en tehlikeli, en çaresiz akıl hastalarının tutulduğu; içerisinde olanlar hakkında ürpertici teorilerin yürütüldüğü bir adada geçiyor. Hikâyemiz ise adada tutulan hastalardan birisi olan Rachel Solando’nun esrarengiz bir şekilde hücresinden kaçması ve iki adet başarılı adli polisin onu bulmak için adaya ayak basmasıyla başlıyor. Şimdiye kadar hikâye size sıradan bir polisiye/gizem filmi gibi geliyor olabilir ancak lütfen sabredin çünkü olaylar bir noktadan sonra aklınızın alamayacağı kadar ilginçleşiyor. Nasıl mı? Size Rachel Solando’nun hücresinden hiç ayrılmadığını söylesem? Belki de sanıldığı kişi olmadığını, o hücrede hiç bulunmadığını? Peki ya hiç var olmadığını söylesem? İşte size filmimizin içinde bulunan düğümlerden sadece bir tanesi…
Korkmanıza gerek yok, size filmin tadını kaçıracak herhangi bir bilgi vermeyeceğim ama şimdi sıra filmin can alıcı noktası olan sonunu yorumlamaya geldi. Filmin sonuç bölümü diyebileceğimiz kısmın en başından alacak olursak kendimizi adanın kara kutusu olarak ifade edebileceğimiz deniz fenerinde bulmuş oluruz. Her şeyin yerine oturduğu, bildiğimizi sandığımız şeyler hakkında aslında en ufak bir fikrimiz bile olmadığını öğrendiğimiz yer. Şimdiden şunu söylemeliyim ki deniz fenerinde öğreneceklerinize inanmak istemeyeceksiniz, hatta belki kabullenemeyeceksiniz. Fakat daha ağızlarınızı açık bırakacak noktaya değinmeye yaklaşmadım bile.
O son sahne… İşte o son sahne olmasa şu an burada bu filmin yorumunu okuyor olmayacaktınız. Çoğu kişi ilk izlediğinde son sahneye anlam veremedi, veremeyecek de ama lütfen siz dikkat edin. Anlamaya çalışın, yüzeysel düşünmeyin, derinlerine kadar inin. Sizce iyi bir insan olarak ölmek mi daha iyi, yoksa bir canavar olarak yaşamak mı?